Türk edebiyatının tartışmasız en güçlü kalemlerinden Ferit Edgü’nün elli yılı aşkın yazarlık yaşamının ürünü olan ve 1953-2002 yılları arasında yayınlanan dokuz öykü kitabı, Leş adıyla basılan toplu öyküler cildinde bir araya getirildi.
Ferit Edgü’nün “Sunu” yazısıyla açılan kitapta yer alan öyküler, son kitaptan ilk kitaba doğru sıralanıyor. Bazı kitapların başında ve sonunda yer alan önsöz ve sonsözler de aynen korunmuş.
Kitap adını, Ferit Edgü’nün başlığını Baudelarie’in bir şiirinden esinlenerek koyduğu, 1958 tarihli bir öyküsünden alıyor.
Tüm hazırlanma sürecinde yazarının bizzat kontrolünden geçen ve Sel Yayıncılık’ın özenli bir baskıyla okurun ilgisine sunduğu kitap, aynı zamanda Ferit Edgü’ye bir saygı niteliğinde…
“Bu elinizdeki ‘kitapların kitabı’, benim yazma serüvenimin ürünü. Okur, bu serüveni, başlangıcından bugüne değil, bugünden başlangıcına doğru izleyecek. Yok eğer kronolojiye düşkünse, kitaba sondan başlayabilir…”
- Ferit Edgü
İçindekiler Do Sesi İşte Deniz, Maria Doğu Öyküleri Çığlık Bir Gemide Av Devam Bozgun Kaçkınlar
1936’da İstanbul’da doğdu. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nde başladığı öğrenimini Paris’te sürdürdü. 1976-1990 yılları arasında, kurucusu olduğu Ada Yayınları’nda, çağdaş Türk ve dünya yazarlarının, şairlerinin yapıtlarını yayınladı. Edebiyatın çeşitli alanlarında onlarca ürün verdi. "Bir Gemide" adlı kitabıyla 1979 Sait Faik Armağanı, "Ders Notları" ile 1979 Türk Dil Kurumu Ödülü, "Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı" ile 1988 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü aldı. Abidin Dino, Yüksel Arslan, Bedri Rahmi, Eren Eyüboğlu, Füreya, Aliye Berger, Ergin İnan gibi sanatçılar üzerine yayınlanmış kitapları vardır.
Ferit Edgü’nün 9 kitabını okuyucuyla buluşturarak yazarın bibliyografisine harika bir giriş yapan “Leş - Toplu Öyküler”in tek kelimeyle mükemmel bir toplama olduğunu söyleyebilirim. Kronolojik açıdan tersten gitmesine rağmen yazarın minimalist tarzını okuyucunun benimsemesini sağlayan kitapta özellikle “Çığlık”, “Bir Gemide”, “Doğu Öyküleri” ve “Av” kitapları oldukça başarılı. Her kitabın kendine has havası olduğu okurken Edgü'nün minimalist anlatımında kaybolduğunuz kitabı okuduktan sonra Edgü’ye hiç olmadığı gibi bakmaya başlıyorsunuz. En azından kitap bana okuduğum süre içerisinde benzersiz serüven sundu. Yazarın neden Türk edebiyatının önemli en önemli isimlerinden biri olduğuna gerçekten kuşku yok. Her edebiyat severin rafında bulunması gereken harika bir cilt.
Kitaptaki öyküler alışık olmadığım tarzda yazılmışlar; minimalist, kısa cümlelerle ve kendine özgü kelime tercihleriyle akılda kalıcı bir tarza sahip yazar. "Ansımak" mesela. Öyle çok sık kullanmış ki bu kelimeyi, aklımda artık Ferit Edgü ile özdeşleşti bir bakıma. "Yengi" de aynı şekilde. Öykülerin genel teması "ölüm" ve "ruh sıkıntısı" aslında. Başlığı da bu minvalde seçmiş olmalı. Aslında önsözde neden "Leş" sorusuna kısmen yanıt veriyor. Yine de öyküleri okurken insan kendisini özellikle 1950'li yıllarda çokça yazılan, dile getirilen "varoluş bulantısı" içerisinde buluyor. Yazarın tabiriyle "fare delikleri" olan evlerimize tıkılıp kaldığımız, işten eve evden işe giderek idame ettirdiğimiz yaşamlarımızı yeniden sorguluyoruz. Biraz karamsarlığa kapıldığımı söyleyebilirim. Bu kaçınılmaz bir şey zira kitapta içerisinde "yaşama sevinci" hissedilecek tek bir öykü bulamayacaksınız. Bununla birlikte, bizi "masallar" ile uyutmuyor. Aslında gerçeğin soğuk bir çelik gibi olan çıplaklığını hissettiriyor ve bu yüzden şükranla ayrıldım kendisinden.
Öyle veya böyle. Hepimiz(in öyküsü de) aynı görüntünün farklı yansımaları değil miydi(k)? Bu öyküler de belki aynı görüntünün farklı yansımaları.
Edebiyatımızın özgün kaleminden sıkı bir derleme. Minimalist üslubu çok etkileyici. Kafka, Camus, Borges karışımı bir tat var bu öykülerde. Ama yerellikten de var daha iyisi.
Bir gün beden insanı bırakıp gidiyordu. O olmayınca da hiçbir şey yoktu. Ben yoktum. Eriyip bitiyordum. Er geç olacaktı bu, biliyordum. Ama şimdi ile yarın olması arasında bir ayrım olmalıydı. Üstelik benimki bunu kendi elimle kolaylaştırmaktan başka bir şey değildi. -Yoksa bir çocuğu doğar doğmaz öldürmeli miydik? Kurutmalı mıydık bu dünyayı? Issızlığa mı gömmeliydik, ağaçlarla, hayvanlarla, denizlerle, ırmaklarla?- Bu büyük, çok büyük bir şey olurdu. Ne olurdu? Böylesi bir dünyada tek başıma olsam hemen öldürürdüm kendimi. Ama kimselerin olmadığı bir adada bir başıma yaşayabilirdim. Gün gelip bu ıssız adadan kurtulacağımı umarak. Yalnızlık, tiksinti, tüm bunlar insanlar içinde vardı. İnsanları anlayacak gene insanlardı. Senin verdiğin kurşunla seni öldürecek insanlar. Bir odada sıkılmadan karşı karşıya oturabileceğin birileri. Birisi. Ben kalabalıkları istemiyordum
Ferit Edgü'nün 1953-2002 yılları arasında yayınlanan öykülerini içeriyor kitap. Toplam 9 öykü kitabını tek kitapta okuma fırsatı vermesi de güzel. Son yayınlanan öykü kitabından ilk yayınlanan öykü kitabına şeklinde bir diziliş var kitapta. Böyle bir yerleşim benim keyif aldığım bir yerleşim oldu. Yazarın dilindeki modernleşmeyi ve sadeleşmeyi adım adım izleyebildim. 9 öykü kitabının birleşimi olan bu kitaba neden 3 yıldız verdiğime gelince; bunun sebebi 9 kitaptan tek birinin bile tüm öykülerini sevmemem. Tamamen kişisel bir yorum elbette. Bir de son yayınlanan öykülerini fazla kısa bulup ilk öykülerini de fazla uzun bulduğumdan 3 yıldız verdim. Tüm bu eleştirilerin yanında İbram ve ibram'ın oğlu, kör ve oğlu, babamın dedikleri isimli öyküleri çağı aşan öyküler bence. Kaç kez okudum bilemiyorum. Öyle güzeller.
Yazarın elli yıllık bir süreçte yazdığı dokuz öykü kitabını içeren 822 sayfalık dev bir kitap. Bu kitabı çok uzun bir zaman diliminde okudum. Bazı günler iki üç hikayesini okurken bazı günler ara verdim. Hikayeler çok derin üzerinde düşünülmesi gerekiyor. Yani şöyle elime alayım bir yüz sayfa okuyayım kitabı değil. En azından benim için. Özellikle Doğu Öyküleri, Çığlık ve Gemide kitaplarını çok sevdim. Ancak kitapta son olan fakat yazarın ilk yayınladığı Kaçkınlar’ı bir daha okumam gerekecek sanırım. O hikayeler bana çok ağır geldi.
"Her öyküyü çok sevdim, hepsinden çok etkilendim." diyemem. Ancak öyle öyküler vardı ki kitapta sanki diğer tüm öykülerin parçalarını birleştirmeme yardımcı oldu. Çığlık ve Doğu Öyküleri'nin içerisindeki öyküler en sevdiklerim oldu. Yeniden eskiye giden kronolojide nedense eski öyküleri beni daha çok etkiledi. Hakkari'de Bir Mevsim'in izlerini, dokusunu, hikayesinin özünü içeren öykülerini bir ömür zihnimde taşımak istiyorum. Ben Ferit Edgü'nün anlattığı Doğu'yu çok seviyorum.
#cevizyorumluyor #leştopluöyküler #feritedgü Herkese merhaba. Kimler yazarı okudu? Kendisiyle ilk #hakkaridebirmevsim kitabıyla oldu. Sonra diğer kitaplarını da aldım. En son bunu. Anlatım tarzı oldukça değişik insanın içinde bilemediği tanımlayamadığı bir his bir iz bırakıyor yazar. Ne zaman okusam, garip olduğu belli olan yazılarında bile insanı bir duraklatıyor. Birşey anlamadığım zamanlarda bile etkiliyor. Bunu yapan böyle hissettiren tek yazar. Memleket dokusu desem değil duygular desem değil. Cidden tanımlanamıyor. Ne anlatmak istedi diye düşündüğünüz her olasılık aslında hepsi de sizi vuracak cinsten hepsi olabilir. Toplu öyküleri olan bu kalın kitapta 1953- 2002 tarihleri arasında yayınladığı kitaplar yer alıyor. #dosesi #iştedenizmaria #doğuöyküleri #çığlık #birgemide #av #devam #bozgun #kaçkınlar olarak 9 tane kitabını bu kolajda bulabilirsiniz. Tek tek bu kitapların yorumunu yapmayacağım zaten tekrardan arattığınızda da karşılaşabilirsiniz. Tek söyleyebileceğim eğer yazarı hiç okumadıysanız kesinlikle bir şans vermeniz ve bol bol etkilenmeye hazır olmanız. Yazar varoluşçu felsefeyi benimsemiş ve Maviciler akımından. Be bu maviciler? Garip Akımı'na karşı çıkıp şairâne bir sanat anlayışını savunmuşlardır. Şiirin basit olmasını değil zengin ve kapalı bir anlatımının olmasını savundular (Vikipedi). Yani basit bir metin çıkmıyor karşınızda bazen konuşma şeklinde ilerleyen metinler var bazen de üstü kapalı şekilde konuyu dile getiren metinler var ve bu üstü kapalılık durumu tüm hikayeler ve tüm yazılarında mevcut yani tam olarak neden bahsettiğini çözemiyorsunuz ve edebiyatın açık değil sanatsal bir şekilde kıvrımlı ve üstü kapalı olmasını savunan bir oluşum. Tabii böyle deyince çoğu insan yazarın eserlerinin kafa karıştırıcı olacağını düşünecektir ama konu çok açık edilmiyor ancak anlaşılır bir dil kullanılmış.“Yaza yaza gördüm ki, dil, benim için bir araç değil, yapıtın temeli, iskeleti, her şeyi. Bu noktaya vardığınızda, artık dili süslemenin, benzetmelere gitmenin, bol bol niteleme sıfatlarını kullanmanın bir anlamı olmadığını görüyorsunuz. Göz boyamadan, söz sanatlarının yaldızıyla içi boş imgeler yaratmadan, yalın, olduğunca yalın, yalansız, dolansız bir anlatım.” diyor yazar tarzı için.
Say yayınları mükemmel bir iş yaparak Ferit Edgü öykülerini tek ciltte toplamış. Okuduğum ilk Ferit Edgü kitabı oldu diyeceğim ama 9 kitabın toplamı olduğu için yazarın antolojisine hızlı bir giriş yapmış oldum. Hikayecilik anlayışını çok beğendim. Kendine has anlatım tarzı bana yazdıklarının özyaşamöyküsel olduğunu düşündürmeye başladığı bir anda yazar hangi öyküde nereden esinlediğini, neden yazdığını açıklayınca yanıldığımı anladım ve hayranlığım da iki kat arttı. Ders notları kitaplarını okuma listeme ekledim. Bir de halk kütüphanesinde Ferit Edgü ve hikayeciliği üzerine yazılmış cüsseli bir kitap buldum. En kısa zamanda bu önemli yazarı okumaya geri döneceğim.