Turkish Reading Challenges discussion

This topic is about
Kafamda Bir Tuhaflık
Tartışmalar - Discussions
>
Kafamda Bir Tuhaflık ile ilgili tartışma
date
newest »

message 1:
by
Ugur, Challenge Generator
(new)
Jan 01, 2015 01:38PM

reply
|
flag



Gereksiz uzatılan alanların sıkıcılığı olmasa, bazı karakterlerle ilgili hikayeler basite indirgenmese Bozacı Mevlut'un ozellikle gece dolasirken dusunduklerinin anlatıldığı bölümler ve Rayiha'nın hislerinin betimlendiği kısımların kalitesi daha öne çıkardı sanırım.
Tabi bunlar benim şahsi düşüncelerim. Yazarın başka kitabını okuyacağımı sanmıyorum.




Kitabın ilk çeyreğini beğenerek okudum. Aralarda yan karakterlerin bir anlatıcı olarak sahneye çıkmasını ve görüşlerini birinci ağızdan anlatmalarını sevdim. Ancak bir kaç yerde, birebir okurla konuşurmuş gibi anlatmalarını sevmedim. Rayiha'nın babası(boynueğri), bir yerde "Allah kısmet eder de gerçek hayatta karşılaşırsak benim ne kadar ince,narin yapılı olduğumu kendiniz de görürsünüz..." gibi bir şeyler söyledi mesela. Başka biryerde de Süleyman, "Pardon araya giriyorum ama....sadece bunu söylemek istedim" diyerek araya girdi ve çıktı. Görüşlerini direkt bana,tekil bir okura anlatır gibi değil de genele anlatsalardı, ben de herhangi bir okur olarak anlattıklarını okusaydım daha hoşuma giderdi. Ama enteresan ve bu açıdan daha önce okuduğum hiçbir şeye benzemiyor.
Gecekondu, tapu senetleri,çitleme daha yeni çalıştığım konulardı. Hemen üstüne bu kitapta izlerini görüyor olmak keyifli.
Orhan Pamuk hakkında,diğer kitaplarıhakkında gerçekten hiçbir şey bilmiyorum ama kurmaca olanla olmayan birbirine geçmiş gibi hissediyorum ve anlatıcıya sonsuz güveniyorum. Atıyorum, 1977'de Zimbabwe'den Istanbul'a 5milyon insan göç etti dese buna inanacağım. Kafamda Orhan Pamuk oturmuş dönemi çalışmış ve kitapta yazılanlar tıpkı bir ansiklopedi bilgisi gibi doğru gibi bir düşünce var istemsiz.

ASlında hoşlanmadığın yöntem postmodernismin özelliklerinden biri, insanı rahatsız ediyor çünkü kişi kendini tamamen kitapta kaybetmek isterken kitap sürekli ona yalnızca bir okuyucu olduğunu hatırlatıyor. İlk sayfadaydı sanırım yazar okuyucu ile sizli bizli konuşuyor okuyucuyla.
İnanma konusunda ise aynı şekilde gerçekle kurgu çok içiçine girmiş. Ben belli yere kadar İstanbul'da Kültepe ve Duttepe diye bir yer var sandım. Roman başlarken bu gerçek bir hikaye demesine inansam mı inanmasam mı bilemedim okuyunca..
Bundan farklı olarak kitapta 80 darbesi üstünden geçilerek, imalarla anlatılmış. İşin aslı biraz bahsedilmesini kelimelere dökülmesini isterdim. Bunu sanırım kasıtlı yapmış.

Geçen haftalarda gazetelerde çıkan (ilk Taraf'ta yayınlanmış sanırım aynı şekilde Odatv'de de çıkmıştı) kitapla (ve Orhan Pamuk'la ilgili) eleştiri yazıları çok sertti.
Gerekten başarılı bir kitap mı? Yoksa biz bu kitabı Orhan Pamuk yazdığı için mi kucaklıyoruz bu kadar?
Ya da tam tersi, Orhan Pamuk yüzünden mi bu denli kötü eleştiriler geliyor?
Merak ediyorum fikirlerinizi.
Ben biraz soğudum şahsen kitaptanm şu an için. Ama fikirler değişmeye müsaittir elbette.

Radikal kitap son sayısını tamamen bu kitaba ayırmış, orada sert bir yazıya rastlamadım ama genel olarak beğenilmediğini düşündüm ben de. (Hürriyet'te Selahattin Duman bu sayıdaki eleştirileri tiye alan komik bir yazı yazmış, tavsiye ederim)
Orhan Pamuk'un geçmişte yaptığı siyasi açıklamaları nedeniyle azılı düşmanları var. Bu yüzden Pamuk'a geniş bir entelektüel çevre sahip çıktı ve hakkında bir tür political correctness oluşmuş durumda diye düşünüyorum ben. Bir kesim onu devamlı döverken fazla olumsuz eleştiri yapılmak istenmiyor beğenilmese de.
Mesela Semih Gümüş eski bir yazısında Pamuk'un peşini bırakırlarsa onu daha özgürce değerlendirebilirim demişti.
Kitabı beğenenlerin fikirlerini ben de duymak isterim.



Geçen haftalarda gazetelerde çıkan (ilk Taraf'ta yayınlanmış sanırım aynı şekilde Odatv'de de çıkmıştı) kitapla (ve Orhan Pamuk'la ilgili) eleş..."
Kitabı henüz okumadım ama Yiğit Karaahmet'in bahsettiğin eleştrisi cidddiye alınacak gibi değil. İlk bölümünde kötü bir örnekle altı doldurulmaya çalışılmış makul bir argüman sunuyor, sonra yazının geri kalan üçte ikilik kısmında ad hominem in dibine vuruyor. Bunu da öyle seviyesiz, çirkin bir dille yapıyor ki yazının sonlarına doğru midem bulandı. Yazıyı eleştri yazısı olarak adlandırmak için hiçbir sebep yok bence. Eleştriden ziyade bir dikkat çekme aracı ve retorik mastürbasyon.


Benim için kitabın güzel yanı, şu an toplumun önemli bir kesimini oluşturan bir kitlenin şu anki fikirlerine nasıl sahip olduğunun 60lı yıllardan günümüze kadar mercek altına alınması oldu. Ben bu şekilde yorumladım ve hoşuma gitti.
Kurgu hikaye ise naif bir gönül hikayesi olarak kaldı kafamda, çok da etkilendiğimi söyleyemeyeceğim. Ama Pamuk'un anlatmak istediklerini hafif bir şekilde okuyucuya vermesi hoşuma gitti. Özellikle kullandığı anlatım tekniğinin bu konuda yardımcı olduğunu düşünüyorum. Ben açıkcası kitabı okurken bir süre sonra Orhan Pamuk'un Türkiye'nin %50lilik kısmının önemli bir parçası olarak görülen göçle İstanbul'a yerleşmiş Anadolu insanını nasıl gördüğünü anlattığını düşünerek okudum. Ayrıca hikayeyi günümüze kadar getirmesini daha da çok sevdim. Özellikle son bölümün karakterlerin çoğunun herşeye rağmen evrimini tamamlayarak mevcut topluma adapte olduğunun belirtilmesi açısından güzel olmuş.

Yine bir Orhan Pamuk yamukluğu olarak yer yer Rafet el'Roman Türkçesi ile karşılaştığınızda gülümseyebilir ya da sinirlebilirsiniz. Bu tamamen okurun kısmetindeki romana karşı niyeti ilgili bir seçim. "Caminin kurucusu", "Ana sokak" gibi örnekleri çoğaltmak, bu tür eleştirilerden haz süzenlener için mümkün. İyi ki bu konuyu bu romanı yazmış çok severek okudum.
Kitap yazılırken başka dillere çevrileceği bilinerek, yabancı okur biraz gereğinden fazla dikkate alınarak yazılmış. Bazı açıklamalar Türkçe okuyanlar için itici denecek sığlıkta. Bu durum rontgencisinin zaviyesini dikkate alarak pozisyon almaya benziyor.
Çok az yazarın ustakıkla ile becerebildiği bir yönteme hâkim. Diğer romanlarında da olduğu gibi bir olguyu/temayı işledikten yüz, yüz elli sayfa sonra onu yeniden hatırlayarak işlemesi ve her seferinde biraz daha derinleştirmesi.
Nihayet kitaptaki ailelere dair soy ağacı, karakter dizini ve kronololoji ekleri hazırlanmış olması yazarın eserini mübalağa etmeye eğilimli olduğunu gösteriyor. Neyse ki bu konunun bizim ilgimizi çekmesi için bir neden yok.

"Radikal yazarı Semih Gümüş'ün yöntemi de aynı. Ancak Semih Bey, önceliği Marquez'in "Yüzyıllık Yalnızlık" kitabına verip "Buradan başlayın" diyor.
Yazar Ömer Erdem ise "Çare Orhan Pamuk'un kendisinde" diyenlerden. Erdem'e göre yazarın Cevdet Bey ve Oğulları, Kara Kitap ve Yeni Hayat adlı eserleri yeni baştan okunmazsa "Kafamda Bir Tuhaflık" asla anlaşılamaz.
Asuman Kafaoğlu-Büke çareyi Rus klasiklerinde bulmuş. "Evvela Anton Çehov'un Vanya Dayı kitabını okuyun, sonra Pamuk'un son kitabına geçin" diyor.
Eleştirmenlerin önerileri işe yararsa hayatımıza yüzlerce klasik ve yüzlerce yeni yazar girecek, Orhan Pamuk sayesinde edebiyat üzerinden yeni bir "Aydınlanma Çağı" başlayacak."

bu tanım aslında hayatta benim de şimdiye dek içinde bulunduğum ikilemlerimde hissettiğim bir şeydi. adını bilmiyordum ya da ad koymayı hiç düşünmemiştim.
bende bir taş daha yerine oturdu.

Roman, Mevlut'un bakış açısından anlatılıyor ve şiirsel bir dil kullanılıyor, betimlemeler oldukça canlı. Şurada da - https://kitapyorumlar.com/orhan-pamuk... - belirtildiği üzere İstanbul'un tarihi ve değişimi hakkında da bilgi edinmek isteyenler için gerçekten güzel bir kaynak.