Gökçe Üstündağ's Blog

June 4, 2017

Laviniapiaf - Haziranda Sevelim mi? - Kitap Yorumu




Sevgili dostlar! Anlatacağım şeyleri dinlemelisiniz. Çünkü yanlış sularda yüzen küçük bir balık gibi kendi yolumu bulmak için çırpınıp durduğum bu hikâye her ne kadar benim olsa da siz de kendinizden bir şeyler bulacaksınız.

Hayallerimin peşinden koşarken birileri geliyor mu diye arkama bakıp durduğum için tökezleyip düştüm. Dünyanın en manasız ikinci yaşam formu eski sevgilim kendini George Clooney zannettiği için bu düşüşümü güneş gözlüklerinin arkasından seyrederek yanımdan geçip gitti. Peki, ben ne yaptım? Oturduğum yerden bir mucize gerçekleşmesini beklemedim elbette. İşleri daha çok nasıl karıştırabilirsem işte tam olarak o kadar karıştırdım.

Bir de tüm bu olanlara anlam veremeyeceğim bir şekilde dahil olan bir adam var. Gözlerimin içine ruhunu akıtır gibi baktığı için kalbimin fırlayıp suratına çarpmasından endişe ettiğim bir adam.

Bir yaz ayında yaşadıklarıma şahit olurken topluluk içinde olmamanızı tavsiye ederim. Tepkilerinizi kontrol edemediğinizde insanlar size onlardan biri değilmişsiniz gibi bakıyorlar. Kendi kendime çok sık konuştuğum için başıma gelen bu durumu çok iyi biliyorum inanın.

Siz bu satırları okurken ben çok uzaklarda olmayacağım, çünkü hemen yanı başınızda elinizi tutan yakın arkadaşınızın ta kendisiyim!


Kategoriler: Edebiyat/Mizah

Katkıda bulununanlar

Editör: Buse GülerKapak Tasarım: Merve PolatKatkıda Bulunan (İçerik): Kadriye Özcan Kaya

Kitap Özellikleri

Basım Tarihi: Mayıs 2017

Sayfa Sayısı: 288



Naif, tatlı, komik, sıcak, içten... Aranan aşk hikayesi bulundu!


Bunlar benim bu kitabı tanımlamamı istediklerinde söylediklerim. Her birinin de arkasındayım. Çok çok çok şeker bir kitap bu!

Ben hikayeyi Wattpad'de takip ediyordum, çok da sevmiştim. Kitap olacağını öğrenince daha da sevindim. Çünkü öyle duru bir anlatımı var ki, insan okuyunca mutlu oluyor; ben de herkes okusun istiyordum. 

Şiir Elem adındaki hafif çatlak, bolca tatlı hanım kızımız ünlü sevgilisinin kendisini aldattığını dergilerden öğrenince derhal onu unutmak için bir tatil planlıyor. O planlıyor da sevgili ailesi onu yalnız bırakmıyor, hooop ailecek anneannenin İzmir'deki yazlığına gidiyorlar. Şiir kızımız burada Ateş parçamızla tanışıyor. Onlar yokken anneannesigilin seralarının bakımıyla uğraşmış, adeta evin bir üyesi olmuş bu adama kendisinin bir sırrını keşfettiği için bir miktar uyuz oluyor önce. Ama sonra... Sonrası buralar hep aşk işte a dostlar!

Şiir kadar çatlak ama al içine sok karakterler pek bulunmuyor, ki benim çok sevdiğim bir türdür kendileri :D Kitabı bize Şiir anlatıyor, alıyor bizi karşısına "Bakın hemşireler benim hikayem böyle başladı..." diye. Bu nedenle kitabın anlatım dili şimdiki zaman. Pek sevmediğim bir zaman olsa da bu kitaba ve anlatımına yakıştığından çok üstünde durmuyorum. Şiir'in kendisinden daha çatlak (ya da daha mı akıllı?) iç sesiyle kitap şenleniyor. Bir insanın iç sesi kendisine bu kadar mı zıt olur? :D Kitap boyu Şiir'in kafasının içinde olduğumuzdan her şeyi onun gözüyle görüyoruz. Heyecanlanınca eli ayağına dolaşan, dili tutulmaz olan kızımız nasıl oluyorsa vuruluyor işte Ateş oğlana. Ateş de Ateş yalnız! Düşünceli, komik, adam gibi adam. İkisinin aşkı hem komik, hem naif, hem de çok romantik. Nasıl anlatırım bilemiyorum... Çok içten bir kitap. Hem ölesiye güldüğüm yerler var, hem "Allahım aşk beee" naraları attığım yerler var. Kitabı genelde Şiir anlatıyor ama birkaç yerde mikrofon Ateş'e de geçiyor. Her ikisinin gözünden de gördükçe daha da seviyoruz ikisini. Kitaptaki ana karakterler kadar yan karakterler de evlere şenlik. Abartı olmadan nevi şahsına münhasır karakterler okuyoruz. Hatta ben Şiir'in kızkardeşi Şirin'in hikayesini de okudum. O da çok eğlenceli, çok güzel bir hikaye. Dilerim o da kitap olur.

Ben çok çok severek okudum ve kessinlikle tavsiye ediyorum! Kapağının o minimalist ama kitabı yansıtan havasına hastayım zaten. Yazarı da listeme aldım, kalemini beğeniyorum. Naif, içten, eğlenceli bir anlatımla bizden karakterler yazıyor. Ben ilk kitabı olmasına rağmen kendisini kesinlikle bir amatör olarak görmediğimi belirtmek istiyorum. 



Seni kısıtlamak istemiyorum ama sana akvaryumdaki balık muamelesi yapmak istiyorum. Öylece bir köşede kal ve benden başka kimsecikler görmesin. Gerçekten kısıtlamak istemiyorum. -Şiir.

***

"Haziran sevmek için güzel bir aydı. Artık önümüz temmuz."
           ***
"Çirkin bir gelin olacağım ben." Omzumu hafifçe silkip üstümdeki gelinliğe aldırmadan beş yaşına dönüyorum. "Baksana gelin çiçeğim bile yok Ateş. Sahip çıkamadım bir çiçeğe. Biz evlenince senin çoraplarına da sahip çıkamam ben."


*** "Sen iyi ki beni o gün gördün, kurtardın, hayatıma girdin. Hatta daha iyisi, sen iyi ki bu kasabaya gelip yerleştin." "Seni bulmak için geldim buraya. O elleri boyalı, saçları altın sarısı kızı bulmak için geçtim yolları. Çünkü sen benim rüyalarımın Şiir'isin."


***
"Seni unutmadım huysuz matmazel." Fısıltılı sesiyle bana ne yaptığını bilmeden devam ediyor. "Sadece bir anlık arkamı döndüm ve sen ortadan kayboldun. Sana geri dönmeme izin vermedin." Son söylediği cümle beni öyle etkiliyor ki al, bu kalbim, ben artık kendisiyle baş edemiyorum, deyip eline tutuşturmak istiyorum.


***
"Hep gidecekmiş gibi olan birisi nasıl hep kalacakmış gibi dizimin dibinde oturabiliyor aklım almıyor."


***
"Bana her istediğini yaptırabileceğini düşünüyorsan," diye keskin bir giriş yapıyor. Yutkunuyor ve devam ediyor. "Çok da yanılmıyorsun."


***
İçimdeki hesaplaşmadan bihaber olan yiğidim tekrar elimi tutup yola devam etmemizi sağlıyor. Yandan bir bakış atarak yüzüne bakıyorum. Nasıl da masum... Neler düşündüğümü bilse yine de elimi tutmaya devam eder miydi? Yoksa topuklayarak ilk uçakla ülke mi değiştirirdi? Önüme dönüp aynı anda hareket eden ayaklarımıza bakıyorum. Yüzüm tebessümümle tekrar aydınlanırken içimden bir ses beni bırakıp hiçbir yere gitmek istemeyeceğini söylüyor  ve o sesle karşılıklı beşlik çakıyoruz.

1 like ·   •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on June 04, 2017 08:20

June 20, 2016

KGOS: 30. TUR || YORUM: Alice Clayton - Tam İsabet


Caroline'ın, çapkın komşusu Duvardelen Simon'ın kalbini çalmasıyla renklenen hayatı, artık tam anlamıyla bir lunapark!
Duvarların Dili Olsa ile ilk kez tanıştığımız Caroline ile Simon ve onların muhteşem arkadaş çevresi, hikayenin devamı Tam İsabet'te yeni insanlarla daha da kalabalıklaşıp şenlikli bir hal alıyor.
Eee boşuna ?Nerede bolluk orada eğlence (!)" dememişler!..
Tam İsabet'te de aşk tanrısı okunu öyle bir nişan alıyor ki romantizmi ve eğlenceyi tam on ikiden vuruyor. Size de sadece, aşk ile meşkin mükemmel bir uyumla bir araya geldiği bu kitabı okumak kalıyor!
Aşk kapıyı bir kere değil, defalarca çalar! Duvarları da...

Baskı Tarihi: Mayıs 2016
Sayfa Sayısı: 352
ISBN: 9786050934717
Çeviri: Alkım Doğan
Yayınevi: Dex Kitap
Kitabın Türü: Roman, Aşk, Edebiyat

Tam İsabet Coctail serisinin 2. kitabı. Serinin 1, 2 ve 4.5 numaralı kitapları ise Coraline ve Simon'ın hikayesi. Bu ikiliyle ilk kitap "Duvarların Dili Olsa"da tanışmış ve bayılmıştım! Espirileri, arkadaşlıkları, neşesi yansıyan bir kitaptı. İlk kitapta çiftimizi uzak mesafelere de direnmek zorunda oldukları bir şekilde bırakmıştık. Kitabımız Simon ve Caroline'ı bıraktığımız yerde başlıyor. Yani aslında 1 yıl içinde yaşadıkları özet geçiyor ve ardından çiftimizi görüyoruz. Yeni bir hayata başlamak ikisi için de kolay olmuyor, hele bir de iş yoğunluğu binince... Çift zorlanıyor ama ne güzel ki birbirlerini hala seviyorlar :) Arkadaşları da cabası :D O mesajlaşmaları çok sevdim ☺️ Genel olarak bir geçiş kitabı havasında olduğu için çok büyük bir olay yok yine sizi güldürecek, yine kikirdetecek nüanslara sahip. Devam kitaplarını da sabırsızlıkla bekliyorum :)
Ve Clive! Resmen kitabı okunmaya değer kıldı seviyorum bu pisiciği :D Bir ara bizi korkuttu ama Clive bir bad-ass arkadaşlar, diğer kediler korksun ondan :D
Siz de Duvardelen ve Pembe Gecelikli Kız'ı özlendiyseniz kaçırmayın :)
1 like ·   •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on June 20, 2016 09:48

May 4, 2016

İzmir Kitap Fuarı 2016 İzlenimleri


Fuar geçip gitmiş bu kız daha ne diyor ya dediğinizi duyar gibiyim :D Etkisi bitmedi fuarın :D Ardından bir hafta hasta yattım, serumlar yedim, yataktan kalkamadım ama olsundu, değmişti :) 

Fuar boyu yine harika bir ekipleydim, çok güzel insanlarla tanıştım, kaynaştım. Arada can sıkıcı şeyler olduysa da geçti gitti, onları unuttuk önümüze baktık :)

Öncelikle İzmir inanılmaz kalabalıktı. Sadece bir gün 10.45 gibi geldim fuara ama dışarıda deli gibi sıra vardı, katılımcı olmama rağmen içeri zar zor girdim. İlk hafta sonu nefes dahi almadan çalıştık, sanırım fuar boyu sadece pazartesi oturabildim. İzmir okuyucusu da farklıydı. Adana'da "Bana bu kitabı anlatır mısınız?" lafını çok duymuştum ama İzmir okuyucusu hazırlıklıydı, gözünü kitabına dikmişti ve bulduğunu alıp gitti :D Fuarın yeri de çok iyiydi. Resmen şehrin ortası. Çok kolay ulaşılabiliyordu. Bence fuarlar için bu çok önemli bir etken.

Mızıldananlara katılıyorum: fuar pahalıydı! Ve şu bazda pahalıydı: Adana fuarında P yaptığını gördüğüm bir yayınevi indirimini 0'a çekmişti. 5 yapan yayınevi %'e. Olmamıştı sayın yayınevleri. Yapacaksanız her şehirde aynı şeyi yapın :(

Bizim stantımızda 5 TL'ye kitaplar vardı, hem de her zevke hitap ediyordu bu kitaplar. Stantın güzel kısımlarındandı.

Adana'ya gelmeyen Parodi Yayınları bu fuara gelmişti, tüm kitaplar 10 TL idi, çok iyiydi. Yine Adana'ya gelmeyen Dokuz&Böğürtlen Yayınevi de 10 TL'lik fiyatlarla göz dolduruyordu. Zaten o statta da vakit geçirdim, yayınevi sahibi Ali Osman Bey'le konuştum falan. Zaten benim bebeğim Tuba'nın kitabı da oradaydı, tabii ki ben de orada olacaktım :D Martı ve Nemesis kitap yine uygun fiyatlı stantlardandı.

Ve o anonsçu teyze! Arkadaşlar siz 1-2 defa gelip gidince size zevkli geliyor ama 9 günü o sesle geçirmek insanı öldürüyor! Bir ara şey dedi "Aracınızı çeker misiniz, bir bebek evine gitmek istiyor." Ben kaldım öyle. Hatta kitabının adı "Bir Bebek Daha" olan Büşra Doğa'ya da dedim, "Tam kitap adı bu, bir sonraki kitabının adı bu olsun," :D Ağlayarak sahibini arayan telefonlar mı dersiniz, unutulunca boynu bükük kalan kitaplar mı? Gerçi yalan olmasın her akşam kapanışta bize 1 (bir) sadece bir şarkı çalıyordu o kısım iyiydi :D


Cuma gecesi Tuba'nın oturma odası bu haldeydi :D 


Cumartesi gecesi Tuba'nın evine geçip poşetleri açtığımızda ortalık bu haldeydi :D Bu kitapların arasında hediye olanlar da var. Tuba'nın fuardan öce bana hediye aldığı kitaplar da var :D


Ne kadar da çalışan bir Gökçe :D


Aslıha Akagöz'ün son kitabını da imzalı aldım, stanttan çok kısa süreliğine çıktığım için tabii ki sohbet edemedik ama şöyle bir durum var. Nedense sürekli onu daha önce bir yerlerde görmüşüm gibi geliyor. Çok acayip bir durum :D Çözemedim, sonra çözeceğim :D


Yabancı ekibi! :) Herkesi çok sevdim! Derya ve Tuba'yla tanışıyorduk zaten ama diğer herkesi de tanıdığıma çok memnun oldum :)


Büşra Doğa, şeker kız kendisi, sevdim :) Bir de sanırım kırmızı kalemini stantta unuttu, biz onu imza kalemi yaptık :D


Nehir Erdem. Kendisinin kızına "yazarı da burada, alırsanız imzalatabilirsiniz" diyerek Nehir Erdem'in son kitabını satmaya çalıştım. Çünkü tanımıyordum! :D Allahııııım çok acayip bir durumdu :D


Ablan yazar bebeğim! Çünkü o Tuba! Çünkü o benim canım! :) Fuar onunla güzeldiiii :)


Ya Zeynep'in (Zeynep Işıklar) gülüşü çok şeker değil mi? İçi de öyle şeker işte :) Fuarda tanıştık ve inanılmaz sevdim! Muhabbeti güzel, içi güzel insanlardan :)


Müptoş! :D Can Abla stantın her şeyiydi. Sabah gelip bizi vitaminlere boğuşu harikaydı :) Seni seviyorum Can abla! :) Kızın Sena'yı da seviyorum. Sena için daha çok "Kaslı çocukların olduğu kitaplar"dan çıkarmaya bak :D



Ceren Deniz Yıldız. Bebeğim resmen. Fuar boyu 'ben yazarım ya ne çalışcam' gibi saçma şeyler demedi, geldi, bize yardım etti, kitaplarını imzaladı, bize börekler getirdi! Ay severim!



Deryaaaaa <3 Kelimeler yetmez! :)



Eren abiiiiiiiii *-* Ben tabii ki abi demiyorum ama stanta gelen böyle ciyakladığı için sürekli böyle dalga geçtim :D Ben Eren'i fuardan önce takip etmiyordum, açıkçası çok da sevmiyordum. Kendisine de söyledim videoları çok uzun ve durak vermeden konuşuyor :D Fuarın ilk kurulum günü uzak uzak durduk birbirimize. Benim yemeğim gelmeyince bana yemeğini teklif etti, işte o an kendisini sevebileceğimi anladım :D Neyse işte pazar günü ne oldu bilmiyorum biz o buzları kırdık ve bizce çok güzel bir arkadaşlık başladı. Kocaman gülüşü, neşesi, canı sıkıldıkça sarılmasıyla herkese bir Eren lazım :D Eren'in YouTube kanalı Eren Nadir Akşamoğlu


Selis is Selis, baby! Selis'i hiç duymamıştım fuardan önce. O yüzden fuarda tanışmamıza çok çok sevindim. Çok şeker biri ve çok harika videoları var YouTube kanalında. Onun için sizi şöyle alayım Bookie Jar Ya böyle kocaman kocaman sarılan, arada kafası karışan, sevimli mi sevimli bir insan. Sana sarılmayı da özlüyorum Selis! :)


Fuarda kader ikizim Özlem de vardı. Şu sarılıştan anlayacağınız üzere çok seviyorum onu. Özlem'le hikayelerimiz çok benzer. İkimiz de hukukçuyuz, ikimiz de çevirmeniz, ikimiz de bu işe girmek için aynı insanlarla konuşmuşuz falan. İnternetten sıkça konuşuyorduk ama ilk kez orada görüştük. Hatta bana imzalı çevirmen kopyası verdi :)


Merve Akıncı. Adana fuarında da görüşmüştük ama orada çok muhabbet edememiştik. İzmir fuarında bunu kısmen başardık. Göründüğü gibi, sevilesi bir insan. Geç köşeye goygoy yap öyle harika. Çok seviyorum :D


Arzu Altınanıt. Kendisi harika bir çevirmen. Fuarda da kendi çevirilerini sattı bol bol, hem de imzalı! :) Zaten çok seviyordum, kendisi bana çok yardımcı olan cidden çok büyük saygı duyduğum insanlardan, iyi ki iyi ki fuara geldi de görüştük :)


Yaprak Onur. O da bir çevirmen. Müthiş enerjik, müthiş tatlı. İyi ki fuara geldi :)



Nevin ( @Nevininkitapligi ) Ne kadar da mutlu görünüyor değil mi? Çünkü bizi görmek için taa Bursa'dan geldi! Aynur ( @Aynurunkitapligi ) da bizi görmek için Karaman'dan geldi. Bebeklerim ikisi de. Nasııııl seviyorum. Sürekli Whatsapp'ta konuşuyorduk gelmelerine inanılmaz sevindik Tuba'yla :)


 the Codex blogunun sahibi Gizem'le de orada tanıştık. Stantımızdaydı. Bir sevgi pıtırcığı olduğumdan değil, valla o çok tatlı bir insan olduğumdan sevdim onu da :D Çok çok mutlu oldum tanıtığımıza :)

Fuarda bana da çok tatlış hediyeler geldi. bu gördükleriniz hep hediye. Çok harika değiller mi? :) Hediye gelen kitapları kitaplar İzmir'den gelince ayrıca paylaşacağım :) şu keçeden ayraçla magnet Gözde'nin hediyesi. Beni instagramdan takip ettiği ve beni sevdiği içi getirmiş, çok duygulandım ve yerimde zıpladım. Çok harika :D



Çünkü Sisters! Bu hatunları çok seviyorum :) Fuarın benim için en güzel şeylerinden biriydi. Siz şimdi anlamıyorsunuz ama bu kadınlar bir harika dostum!


Gamze'yi çoğunuz  biliyordur. Bilmeyenler için: Instagram hesabıblogu Onunla görüşmüş olmak çok güzel :)

Bir diğer Gamze! Herkesle çektirdiğim fotoğrafları koyamadım blog nedense garip uyarılar veriyor ama Gamze çok harika bir insan. Ben bu enerji olaylarından çok anlamam ama Gamze'yi görünce mutlu olasınız geliyor. :) Gülüşünden olsa gerek. :D biz instagramdan görüşüyorduk ve o bize çikolatalar getirdiiii! Çikolata diyorum arkadaşlar, çikolata. Sonra bize harika ayraçlar yapmış el emeği! Hiçbir şey yapmasa da olurdu ya, kendisi yeter :)

Birlikte fotoğrafımın olmadığı Tuğçe Nida Sevin, Onur Birler gibi videolarını/bloglarını severek takip ettiğim  kişiler de var. Tuğçe ablayla fuardaydık Yabancı ve İthaki adına biiiir sürü kitap almış diye duydum :D Merakla bekliyoruz :D

Şu an fotoğtafı bilgisayarda değil de telefonda olan Filiz var bir de. Ephesus stantındaydı. Fuar sonrasında görüşmeye devam ettiğim, tanıştığıma cidden memnun olduklarımdan :)

Neyse işte acısıyla tatlısıyla İzmir kitap fuarı geride kaldı. Çok güzel dostluklar bıraktı bize. diğer fuarlarda görüşmek üzere. Ve şuraya kadar okuyan kişi aşağıya yorum bırakırsa çok sevinirim :D Kendisini tebrik edeceğim :D Fuarda aldıklarımı ayrı ayrı paylaşacağım ama bunun için o kitapların  İzmir'den gelmesi gerek :D
1 like ·   •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on May 04, 2016 05:45

April 23, 2016

KGOS:27. TUR || YORUM: SONSUZLUĞUN KIYISINDA | J.A REDMERSKI

"Duygusal, kalp atışınızı hızlandıracak ve hep daha fazlasını isteyeceğiniz bir serüven." - Reveal
Camryn Bennett hayatı boyunca hiç olmadığı kadar mutludur. Ruh eşi Andrew Parrish'le bir otobüste tanışmalarından beş ay sonra nişanlanmışlardır. Üstelik onları bekleyen tek şey evlilik de değildir. Hem endişeli, hem heyecanlı olan Camryn, hayatının geri kalanını Andrew ile geçirmek için sabırsızlanıyordur. Onun kendisini daima seveceğinden emindir, çiftin hayattan pek çok beklentisi vardır fakat kötü bir olay, hayatlarını bir anda tepetaklak eder.
Andrew yaşama tutunmaya çalışır, Camryn'in de aynı çabayı göstereceğini düşünür. Ama Camryn'in yarasını tehlikeli yollardan sarmaya çalıştığını fark edince, onu hayata döndürmek için bir şey yapması gerektiğini anlar. Aşklarının her şeyin üstesinden geleceğini ispatlamaya çalışan Andrew, Camryn'i umut ve tutkuyla dolu yeni bir yolculuğa davet eder.
Aşkın en güzel hali yine Redmerski'nin kalemiyle okurla buluşuyor. Sonsuzluğun Kıyısında hayata ve aşka dair çarpıcı bir hikâye...

Kitabın Adı: Sonsuzluğun Kıyısında
Alt Başlık: The Edge Of Never Serisi 2
Yazar: J. A. Redmerski
Baskı Tarihi: Nisan 2016
Sayfa Sayısı: 480
Kitabın Türü: Roman, Aşk, Edebiyat
Orijinal Adı: The Edge Of Always
Çeviri: Deniz Beril Bacaklılar
Dil: Türkçe
Yayınevi: Ephesus YayınlarıKitabımız mutlu çiftimizle başlıyor. İlk kitaptaki gibi her ikisinin de ağzından okuyoruz. Biraz zor şeyler yaşıyorlar, sınanıyorlar. Sınandıkları mevzu da benim hemen gözlerimi dolduran meselelerden, ben bir duygulanmadım, üzülmedim değil :( Her iki karakterden okumanın da öyle bir avantajı var işte. O tümsekle kendi içlerinde başa çıkışlarını, çıkamayışlarını her şeyiyle görüyoruz. Andrew yine mükemmel ve süper anlayışlı olduğunu gösterdi. Bence gerçekten zor bir şeydi ama sonu güzel oldu :)
Çok güldüğüm yerler de oldu.Zaten her duyguyu birlikte yaşadığım için sevdim. İlk kitapta var olan bazı şeylerin ikinci kitapta da gerekliymiş gibi hatırlatılması, tekrar olay örgüsüne sokulması falan kısımlarından pek hoşlanmadım ama. Yani az biraz konu uzasın diye, ortama hareket gelsin diye eklenmiş bir şey gibiydi. Onun dışında beni sondaki "isim" konusu azıcık rahatsız etti, keşke başka bir şey olsaydı ama o kadar kusur kadı kızında da olur.
Genel olarak size her duyguyu yaşatabilecek ve bunu dozunda yapabilecek nadir kitaplardan. henüz okumadıysanız şans vermelisiniz :)
1 like ·   •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on April 23, 2016 15:29

March 25, 2016

KGOS: 25.TUR || Güneş Demirel - Seni Severken | KİTAP YORUMU




KARŞILIKSIZ BİR AŞKA ÖMRÜNÜZÜ ADAYABİLİR MİSİNİZ?

Deniz, kendini bildiğinden beri âşıktı Ateş'e. Tüm geçmişini dolduran ve geleceğin bile silemeyeceği bir aşka emanet etmişti kalbini. Onun için nefes almak demek, Ateş demekti. Ne yıllar vazgeçirebilmişti onu sevdasından, ne de sevdiği adamın başkasına ait olduğunu bilmek... Her geçen gün umudunu yitirse de, kalbinin pusulası hep Ateş'i gösteriyordu. Peki, vazgeçmemek, çok istemek yeter miydi hayallerin gerçek olmasına?

Ateş, mükemmel bir yaşama sahip olduğunu düşünürken yanılmıştı. Hiç beklemediği bir anda hayatının yönü değişmiş, bir yaprak gibi savrulmuştu. Kendine yeni bir düzen kurmaya çalışırken, içinde yanan ve yandıkça daha da büyüyen nefret duygusuyla baş edebilecek miydi?

Kalbinize dokunacak bir aşk hikâyesi okumaya hazır mısınız?


Kitabın Adı: Seni Severken
Yazar: Güneş Demirel
Baskı Tarihi: Mart 2016
Sayfa Sayısı: 480
Dil: Türkçe
Yayınevi: Ephesus Yayınları

Merhabalar. Nefes bile alamadığım bir haftanın son gününde Kitap Gurmeleri ile turunu yaptığımız Seni Severken okundu. Akıcı, kafa dağıtan bir kitaptı :) Güzeldi :)
Kitap konu olarak arka kapakta bahsedildiği gibi. Deniz birlikte büyüdüğü Ateş'i seviyor, Ateş ise onun bu sevgisinden habersiz. Bir başka kadınlar evli, çocuklu. Ateş'le eşi için işler bozulunca Ateş de İstanbul'a geliyor. Deniz çok tutkun, ne kadar "tamam, olmuyor işte bıraktım bu işin peşini" dese de gönül ferman dinlemiyor tabii :D

Kitap daha ilk sayfadan sizi çeken akıcı bir anlatıma sahip. Çok fazla karakter var. Yani biz tek bir karakterin hikayesini okumuyoruz. Her karakter var, her karakterin bakış açısı var. Kitabın içine girmemize yardımcı oluyor ☺️ Kitapta bazen Ateş'e "Ya tamam senin de yaşadıkların zor ama şu Deniz daha ne yapsın, kendine gel, sev şunu" demek istedim :D Hhihihiih ama sonra yola geldi :D Çok tatlı, güzel bir kitaptı. Diğer karakterlerin hikayesi de çok hoştu. Ben bir noktada tur grubundaki arkadaşlarıma katılmıyorum. O da Erkan ve Gülsu. Evet çok güzel yazılmıştı onların hikayesi de ama ben Deniz'ciyim arkadaşlar :D Ateş'in yeniden bir kadına güvenmeye başlaması, Deniz'in ikizleri de çok sevişi, Deniz'in hayata genelde pozitif bakışı kitabı güzelleştirmişti bence. Deniz'le Kenan'ın birbirleri için avla-kardeş haline gelmelerine, o sıcaklığa da bayıldım. Tam böyle sevilesi, içten karakterlerin olduğu bir romandı. Yani o aile sıcaklığı okuyucuya da geçmişti :)
Bu benim yazarın kaleminden okuduğum ilk roman. Bende Seni Severken de var, ona da başlamak istiyorum en kısa sürede.

Kitabın cildi, kapağı, iç dizaynı çok çok güzel ya :) Ben beğendim, tavsiye ederim
1 like ·   •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on March 25, 2016 08:22

March 15, 2016

KGOS 25. Tur || Masal: Entrikacılar - Christine Féret-Fleury



 Merhabalar. Biliyorsunuz, Entrikacılar kitabının turunu yapıyoruz. Daha evvelki yorumumda bu kitabın gerçek tarihi karakterlerin kurguyla süslenip bize sunulduğunu ve bu gerçekleri çok eğlenceli bulduğumu söylemiştim. Şimdi ise çeviri vakti :D

Öncelikle belirteyim ki kitaptaki Montespan Markizi, Kral 14 Louis ve Maintenon Markizi gerçek kişiler. Kral Güneş Kral olarak da adlandırılıyor, 72 yıl tahtta kalmış falan. Benim ilgimi en çok Montespan Markizi çekti, ondan başlıyorum :D

Efendim bu hanımefendin tam adı Françoise Athénaïs de Rochechouart de Mortemart, Marquise of Montespan imiş. Tarihin en ünlü ve en uzun süre kralla ilişkisi olan metreslerindenmiş. Hatta tam olarak “resmi metres” sıfatına sahip. 14. Louis ile olan ilişkisi sırasında “Fransa’nın Gerçek Kraliçesi” olarak anılırmış, o dönem boyunca her yerde fazlasıyla etkiliymiş. Kral’dan da 7 çocuk yapmış. Aslında Fransa’nın en köklü ailelerinden birine mensupmuş. Zamanında bir oğlana aşıkmış ama ona vermemişler de Montespan Marki’si ile evlendirmişler. Adam bundan küçükmüş de üstelik. Bu adamdan iki çocuğu olmuş. O zamanlarda da olan bitenle ilgiliymiş. Çok çok güzel bir kadın olmasının yanı sıra, kültürlü ve muhabbeti tatlı biri olarak bilinirmiş. Pek çok edebiyatçının hayranlığını kazanmış. Sonra sarayın çevresinde dolanırken gözünü kralın o dönemki metresi Louise de La Valliére’in yerine dikmiş. Önce kral da metresi de gülüp geçmişler uğraşmasını acıklı bulmuşlar ‘hahahha zavallı küçük kız’ demişler. Sonra yanıldıkları meydana çıkmış tabi :D Athenais hem kralın karısı yani Kraliçe’yle kanka olmuş hem de bu metresle. Sonra ikisi de aynı anda hamile kalınca Athenais’i kralın eğlencesi olarak sunmuşlar. Sunuş o sunuş :D Çok pişman olmuşlar tabii ama kadın kralın gönlüne cumburlop dalıvermiş :D Kraldan çocukları olmuş. Üçüncü çocuktan sonra kral bu çocukları yasal olarak tanımış ama tabii bu çocukların yasal soy isim belgelerinde annelerinin adı geçmemiş, çünkü Athenais teknik olarak hala Montespan Marki’si ile evliymiş. Zaten bu zina durumu yüzünden Roma Katolik Kilisesi bu kadının günahlarını bağışlamayı reddetmiş, olaylaaaar olaylar :D Ama belli ki Bu 14. Louis de İngiltere Kralı 8. Henry’deki yürek yokmuş. Henry Anne Boleyn ile evlenebilmesi için onu ilk karısından boşamayan Katolik Kilisesi’ne başkaldırıp İngiltere’ye Protestanlığı getirmişti, heyyy yavrum hey :D

Her güzel şey gibi, bu ilişkiye de gölge düşen bir şey varmış: Kıskançlık! Athenais öyle kıskançmış ki krala göz koyan kim olursa zehirlemeye niyetlenmiş. Kral’ın aşkı için büyüler, ayinler yaptığı iddia edilmiş. Biraz da (aslında bayağı) iğrenç bir yolla kralın yemeğine de bu büyü şeylerinden koymuş. Bu skandalın duyulmasına rağmen kral bu kadından ayrı kalamıyormuş. Ara sıra odasına gidiyormuş. Ancak yıllar ilerledikçe görmezden gelinmiş ve saraydan yollanmış. Yıl 1707’yi gösterdiğinde hayata gözlerini yummuş ve kral çocuklarına annelerinin yasını tutmayı yasaklamış. Zaten ilk çocuğu annesinin ölümü üzerine sevinmiş bile. Çünkü kendisi dadısı Madame de Maintenon tarafından büyütülmüş. Maintenon Markizi ise onun ölümüne üzülmüş, sonuçta saraya girmesine yardım edip, çocuklarını onun gözetimine verdiği için kralın gözüne görünebilmiş.


Peki kitapta ölesiye kapışan bu ikili neden o haldeymiş? Tarihe göre Madame de Maintenon öncelikle çocukların dadısı gibi bir şeymiş. Çocukların bakımı ona bırakılmış. Fazlasıyla dindar biri oluşu kralı biraz rahatsız etse de yavaş yavaş ona çekilmiş. Hatta ona Markiz’lik unvanı vermiş. Tabii Athenais delirmiş ama elden ne gelecek? Adam kral. Gerçi kral da “Madam Maintenon nasıl sevileceğini biliyor. Onun tarafından sevilmek büyük bir zevk,” demiş. O dönemki kraliçe ise Athenais ile anlaşamamasına rağmen kısa sürede ikinci metres haline gelen Maintenon’un ona bir yanlışı olmadığı, gayet de güzel davranışlar gördüğünü söylemiş. O kadar ki, Athenais’in saltanatı yere çakıldığı kral gizli bir seremoni ile Maintenon’la evlenmiş. Gerçi pek de resmi bir evlilik değilmiş, kadın kraliçe falan olamamış ama evlenmiş yani, boru mu :D

14. Louis ise kendisi için savaşan kadınlardan bi’haber şekilde bir gün orada bir gün burada takılmış, bir ona gitmiş, bir öbürüne gitmiş. Herkes birbirini yemiş, aslan payı da krala düşmüş :D

Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine :D Kitabı bunları bilerek okuyunca daha zevkli hale geliyor :D

Görsellerdekiler sırayla, Athenais (Montespan Markizi,) Güneş Kral 14. Louis ve Madame de Maintenon    
1 like ·   •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on March 15, 2016 07:27

March 11, 2016

KGOS: 25.TUR || Christine Féret-Fleury - Entrikacılar I - Rakibeler | KİTAP YORUMU





Versailles karmakarışık! Versailles aklını kaçırmış!

Saray'a yeni gelen, "Kızıl" adıyla tanınan ve hakkında hiçbir şey bilinmeyen bir kızıl saçlı, tozu dumana kattı. Ünlü terzi Claude de Chinelle'in koruması altına giren bu güzeller güzeli kız, terzinin en sevdiği modeli ve esin perisi oldu. Kızıl herkesi kışkırttı! Kıskançlıktan çatlayanların, rekabet etmek için tutuşanların gözleri üzerinde. Ne ondan nefret eden Saraylı güzel Élise de la Valle ne de ona âşık olan karizmatik şövalye Philippe de Saint-Agrève, Kızıl'ın özenle sakladığı sırrını öğrenmeyi başarabildi.

Versailles Sarayı'nda dönen dolaplara tanık olmaya hazır mısınız? Gizli odalarda yaşanan dudak uçuklatıcı olaylar sizleri bekliyor. Güneş Kral'ın sarayının heyecan verici, haylaz ve kesinlikle ateşli entrikaları, daha önce okuduklarınızın hiçbirine benzemiyor!
(Tanıtım Bülteninden)



Sayfa Sayısı: 208
Baskı Yılı: 2016
Dili: Türkçe
Yayınevi: DEX
Çevirmen: Güneş Çığay



Merhaba! Ben -yine- Kitap Gurmeleri'nin tur konuğuyum, tekrar teşekkürler canlar :D Kitap görüldüğü üzere çok kısa. Elime aldığımda kapağına bayılsam da şüphelerim vardı ama o şüpheler çabucak dağıldı. Ben kitabı beğendim, 4/5 verdim. Hatta ikincisi için inanılmaz heyecanlıyım. Orjinal dili Fransızca olduğundan ben de okuyamıyorum devamını :(
Konu olarak arka kapak bilgisi var. Kitap kısa olduğundan ne desem fazla olabilir. Kitabın odak noktası Kızıl'ın sırrı. Kızıl güzeller güzeli bir kız ve Fransa'nın ünlü terzisinin ilham perisi olarak saraya girdiğinde tüm gözler ona çevriliyor. Haliyle o anda kendine düşmanlar ediniyor. Biz kitabı iki kadın karakterden okuyoruz. Kızıl'ın kendi ağzından anlatım, Élise için ise ilahi bakış açısı. Aralara serpiştirilmiş, bir sonraki bölüm hakkında ipucu veriyor denebilecek küçük notçuklar da var.

Resmen beğendim! Bu kadar beğeneceğimi tahmin etmemiştim ya. Kısacıktı zaten "kısa kitapta hikaye olur mu?" diyordum ama lafımı yedim. Biraz Boleyn Kızı tarzı. Yani var olan bir gerçeklik üzerine kurgu hazırlanmış, ben o tarzı çok seviyorum. Bilgileri bulmaca gibi adım adım öğreniyoruz. Başta biraz anlam karmaşası yaşadım ama ilerledikçe oturmaya başladı taşlar. Her bilgiyi öğrendiğimizde diğer karaktere geçiyoruz, bu sefer başka bir şey öğreniyoruz ve baştaki karaktere geri döndüğümüzde her şey daha da zevkli hale geliyor. Yani Elise'i bir durum içinde bırakıyoruz, Kızıl'a dair daha da sarsıcı bir şey öğreniyoruz ondan sonra Elise'e dönüyoruz falan ben kitaba dair en çok bunu sevdim. Ufff ama çok pis yerde bitti ya devamını hemmen okumak istiyorum. 
Çeviri ve redaksiyon güzeldi. Minimum hata vardı, emeği geçenlerin emeklerine sağlık diyorum.

Ve sanırım en en güzeli de Bu Kral 14. Louis'e bakmış olmak oldu. Turun ilerleyen günlerinde tarihi gerçeklikleri de çevireceğim ama gerçekten o kısmı bilerek okumak çok zevkli. Bu adam 72 sene tahtta kalmış. Metresi de tarihteki en uzun süreli metres imiş :D Yani Montespan Markizi de gerçek. :D
Sağlıcakla kalıııın :)
1 like ·   •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on March 11, 2016 14:23

February 29, 2016

Amber L. Johnson - Puddle Jumping (Yağmurla Gelen Mutluluk) - Kitap Yorumu



2014 GOODREADS EN İYİ GENÇ YETİŞKİN KİTABI ADAYI

Yağmurla Gelen Mutluluk, farklılıkların aslında ne kadar abartıldığını ve sevginin karşısında hiçbir şeyin duramayacağını bir kez daha gözler önüne seriyor...
Söz konusu aşksa, sıradan diye bir şey yoktur.
Herkes Colton Neely'nin özel olduğunu düşünüyordu.
Lilly Evans ise büyüleyici olduğunu...
Çocukluk arkadaşlarıyken bir kaza yüzünden yolları ayrılmıştı. Yıllar sonra buluştuklarında ise Lilly, Colton'ın ne kadar özel olduğunu ve onu daha fazla tanımak istediğini keşfedecekti. Ve Colton'ı tanıdıkça, ona daha çok bağlanacaktı.
Ancak Lilly, sevgisini kelimelerle ifade etmekte dahi zorlanan bu çocukla ilişkisini dilediği gibi yürütebilecek miydi?

"Bir gün oğlumun yaşamasını isteyeceğim türden bir aşk hikâyesi."

- Qwen Salsbury, Çoksatan The Plan kitabının yazarı



Kitabın Adı: Yağmurla Gelen Mutluluk
Alt Başlık: Puddle Jumping Serisi 1
Yazar: Amber L. Johnson
Baskı Tarihi: Ocak 2016
Sayfa Sayısı: 176
Kitabın Türü: Roman, Aşk, Edebiyat

Orijinal Adı: Puddle Jumping
Çeviri: Filiz Şakar
Dil: Türkçe
Yayınevi: Yabancı Yayınevi


Merhabalar! Ele alıp da bitirmelik, sıcacık bir kitap okudum da geldim. Kitaba puanım 4.5/5.
Kitaba Türkçe baskısıyla başladım ancak çeviri çok kötü olduğu için hakkında bu kadar güzel yorumlar olan bir kitabı heba etmek istemediğimden orjinal dilde devam ettim. İyi ki de öyle yapmışım çünkü gerçekten çok beğendim.

Kitap çok kısacık bir hikaye. Lilly adında bir kızımız var, on yaşlarındayken Colton adında bir oğlana bakıcılık yapıyor, bu çocuk kendisinden ay farkıyla küçük. Neden ona bakıcılık yaptığını aklı almıyor. Lilly'nin trajikomik sakarlıkları yüzünden yolları ayrılıyor ikilinin. Ama yani Lilly haşarı denilen çocuklardan, çok sakar :D Daha sonra tekrar karşılaşsalar da devamı olmuyor. Lilly tabii ki onu hatırlıyor ama gereken cesareti bulamıyor. Ardından Colton Lilly'nin okuduğu liseye kaydoluyor ve bu kez Lilly onun neden "özel bir çocuk" olarak adlandırıldığını anlıyor. Colton Asperger sendromlu ve resim konusunda yetenekli. Ve Colton'a ilgi duyduğu için Lilly de kendini bu yola adıyor. Kitap zaten kısacık olduğundan konuyla ilgili daha fazla şey anlatırsam okumak isteyeceklere haksızlık etmiş olurum :)

İnsanın yüreğine dokunan hikayelerdendi. Tüm kitabı "ayyyyy canlarım yaaaa" diye diye okudum. Genç aşklarına inanan biri değilimdir ama Lilly'nin azmi ve aşkı beni bu kitaba inandırdı. Lilly pek çok şeyi sineye çekiyor ama bu "al işte yine gurursuz kitap karakteri" denecek türden değil. Kendisi en sevdiğim kadın karakterler arasında yerini aldı. Kız o gencecik yaşında azmi ve sebat etmeyi biliyor. Colton'u gerçekten sevdiğine inandırıyor yazar bizi. Aradan geçen yıllarda bile "içimde bir boşluk var" demesi beni bitirdi. Kitaptaki her karakter ayrı ayrı güzel. Mesela Colton'un annesi. Kitabın kapağında "Bir gün oğlumun yaşamasını isteyeceğim türden bir aşk hikayesi" yazıyordu ve öyle doğruydu ki. Zaten ben bu cümleye tav olup kitabı okumaya karar vermiştim, çok isabetli bir karar olmuş.
Böyle anlatınca acıklı bir hikaye gibi gelebilir ancak aslında esprili ve eğlenceli bir anlatımı var. Sanki yazar Lilly olmuş da bizi karşısına getirip anlatmış gibi. Çok beğendim çok akıcı bir anlatımdı.
Son olarak: Kitabın çevirisi kötüydü. Kimsenin emeğine ayıla bayıla "ayyy bu kötü" demem zaten ama bana kitabı elimden bıraktıracak kadar hatalıydı. Yazım yanlışları, çeviri hataları, eksik çeviri, orjinal dildekine göre anlam kayması olan cümleler, Türkçe cümle yapısındaki dizilime uygun olmayan cümlelerle doluydu. 30. sayfada pes edip orjinal dile geçtim. Kapağın dokusu ve iç tasarım harika ancak bu edisyon redaksiyon ve çeviri hatalarından ötürü sınıfta kaldı. Benim takıntılı ve kötü düşünceli bir pislik olabileceğimi, bu yüzden böyle laflar ettiğimi düşünecek olanlar için kitaptan altını çizdiğim hatalı yerleri buraya da koyuyorum. 







Bir de alıntılar çıkarttım. Ancak bunlar benim kendi çevirilerim diye de belirteyim.
Onu sevmenin bir tercih olduğunu düşünmek istiyorsun ama öyle değil Lilly. Kararını zaten vermişsin. Bunu yüzünde görebiliyorum.

Beni ona aşık eden o kelimelerdi. Tam da orada, o noktada. Çünkü onun gibi olmamı istiyordu. Onun normali buydu. 

Bu konuda gerçekten belirtmek isteyeceğim şey, birini sevdiğinizde farklılıkların yok oluşu. Ona baktığımda ondan ve ne kadar tatlı olduğundan başka bir şey görmüyorum. Sadece elimi tuttuğunda bile karnımın heyecanla nasıl da kasıldığını biliyorum. Öpüştüğümüzde kalbimin nasıl tepki verdiğini... Biliyorum ki, her şeyden öte, biz bir aradayken, bu ikimiz de istediğimizden. Başka bir sebepten ötürü değil.

"Sana bir şey sormam lazım."
"Peki?" 
"Sormam gerek. Neden benden hoşlanıyorsun?"
"Soruyu anlamadım. Sen benim Lilly'msin. Hep benim Lilly'mdin."
1 like ·   •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on February 29, 2016 06:29

February 26, 2016

KGOS: 24.TUR || ELLE KENNEDY - ANLAŞMA | KİTAP YORUMU



2015 Goodreads En İyi 5 Romans Kitabından Biri
Okulun kötü çocuğuyla anlaşmak üzereydi ve işler fena halde karışacaktı...
Hannah Wells onu baştan çıkaracak birini sonunda bulmuştu. Hayatındaki diğer her şey konusunda son derece kendisine güvenmesine rağmen, konu seks ve arzulara geldiğinde boş çuvaldan farkı yoktu. Hoşlandığı adamın dikkatini çekmek için sinir bozucu, çocuksu ve kendini beğenmiş hokey takımı kaptanına özel ders verip onunla çıkıyormuş gibi davranmak zorunda kalsa da, bunu yapmaya kararlıydı.
Garrett Graham'ın tek istediği mezun olduktan sonra profesyonel hokey oyuncusu olmaktı, ancak düşen ortalaması, uğruna çalıştığı her şeyi tehdit ediyordu. Eğer alaycı bir esmer güzelinin başka bir adamı kıskandırmasına yardım etmek takımdaki pozisyonunu garanti altına alacaksa buna katlanırdı. Fakat beklenmedik bir öpücük her ikisini de daha önce yaşamadıkları bir arzu yolculuğuna sürüklediğinde, Garrett numara yapmanın hiçbir işe yaramayacağını anlamıştı. Şimdi sadece Hannah'yı aradığı adamın kendisine çok benzediğine ikna etmeliydi.



Kitabın Adı: Anlaşma
Alt Başlık: Off-Campus Serisi 1
Yazar: Elle Kennedy
Baskı Tarihi: Şubat 2016
Sayfa Sayısı: 448
Kitabın Türü: Roman, Aşk, Edebiyat
Orijinal Adı: The Deal
Çeviri: Hanife Albayrak
Dil: Türkçe
Yayınevi: Yabancı Yayınevi


Merhabalar! Ben Yabancı Yayınlar sponsorluğunda, Kitap Gurmeleriyle Okuma Serüvenleri tur grubuna konuk oldum. Takip edenler bilir, yaklaşık 5 ay önce kitabı orjinal dilde okuyup yorumlayıp, çevrilmesi ve herkesin okuması için sabırsızlandığımı söylemiştim. Bir de Türkçe edisyonunu okudum :) 4.3/5 diyorum :) Ve yoruma geçiyoruz.Kitabı okuyup bitirdikten sonra editörü Berke ile fuarda çalışırken o da bu kitabın düzenlemesi üzerine çalıştığını söylemişti. Yani bu edisyon üzerinde de ne kadar emek olduğunu biliyorum :) Ve de ben yorum yaptıktan sonra insanlar sabırsızlanmıştı ama inanın sabırsızlanmaya değer ya. Çok eğlenceli, akıcı, ele alındı mı hemen bitirilen kitaplardan. Ay bir de kitabın son sayfalarında Sahte Romeo adlı kitabın ön okuması var! Çok tatlış bir hareket bu Yabancı! :)
Kitap ilk çıktığından beri radarımdaydı, orjinal dilde vardı elimde, Yabancı Yayınları yayın katalogunda görür görmez de okumuştum. Şimdi tekrar okumak da çok iyi geldi. Kitap bir gençlik hikayesi. Bazı yerler gerçekten boğazınızda yumru bırakıyor ama onun dışında deli gibi eğlenceli. Karakterlerin başlayışı, diyalogları, genel kurgu... Her anlamda güzel. Benim en sevdiğim 2. üniversite kitabı oldu :) Birincisinin yazarı kitabın yayın haklarını vermediği için çevrilmeyecek ama bunu okuyun bari güzel bu :) Bir de "Jamie McGuire'ın Tatlı Bela-Ayaklı Bela kitaplarını sevdiyseniz bunları da seversiniz" gibi yorumlar gördüm. Bir kitabı diğer bir kitapla karşılaştırmaktan hoşlanmıyorum; ama onu beğenen bunu da beğenmeli, bu kat kat iyi bir kitap çünkü. Ben o kitaplara çok bayılmamıştım ama Anlaşma dilimden düşürmediğim kitaplardan. Tek kitapta her iki karakterin ağzından olayları dinliyoruz. Bu da sevdiğim olaylardan. 
Konuya gelirsek:

*Hannah, okula yeni transfer olan bir çocuktan hoşlanıyor. Kendisi müzik bölümü öğrencisi ve arkadaşları sporcuların boş beyinli olduklarını düşünüyor diye pek kimseye bahsedemiyor bundan. Çünkü hoşlandığı çocuk da futbol takımında. Hannah, kendine güvenen, düşünceli ama sözünü de esirgemeyen hoş bir kız. Kitabın daha ilk sayfalarında belirtildiği üzere 15 yaşında iken tecavüze uğramış ve bu yüzden partilere gitmekten ve orada alkol almaktan hoşlanmıyor. Hannah bu tecavüz olayından sonra hayata yeniden başlamış esasen güçlü biri ama başkalarına güvenmekte sorun yaşıyor. Ve kendisi ölümüne inatçı.


*Hannah için inatçı mı demiştim? Şimdi onu ikiyle çarpın: işte size Garrett! Garrett hayatı boyunca hokey oynamış mezun olunca da büyük takımlara transfer olmak istiyor ama bir dersten aldığı düşük notu düzeltemezse bu mümkün değil. Sonra daha önce dikkatini çekmeyen güzel bir kızın dersten çok yüksek aldığını görüyor. Ding ding ding! Hannah'nın yüksek notunu görür görmez kendisine ders vermesi için onu kovalamaya başlıyor. Hannah inatçı ama Garrett yaka silktiriyor. Sonunda Hannah'nın zayıf noktasını buluyor ve mahsuscuktan sevgililermiş gibi yaparak onun hoşlandığı çocuğu kıskandırmayı öneriyor. Ve anlaşma böyle başlıyor. Garrett istediği her kızı elde etmiş, ilişki olaylarına girmek yerine sadece hokeye odaklanmış, eğlenceli ve yardımsever birisi. Sevdiklerini ve takım arkadaşlarını yüz üstü bırakmamak için her şeyi yapıyor.


Her iki karakterin de omzunda geçmişin yükü var. Hannah olaydan sonra güçlü kalmış ama bu zaman zaman dünyadan kopmadığı anlamına gelmiyor tabii. Garrett'tan başlarda hoşlanmıyor onun da beyinsiz sporculardan olduğunu düşünüyor. Garrett ise zekasını kızlara göstererek onu kovalamalarını istemeyecek kadar akıllı :D


Olması gerektiği gibi bir tempoda ilerliyor kitap. Ne çok hızlı, ne çok yavaş. Hannah'nın hiç altta kalmayıp hep dik durmasını çok sevdim. Garrett'in ise kendindeki değişikliklere direnmeyip bunları kucaklayışını sevdim. Garrett'in arkadaşı Logan muhabbetini ise yersiz buldum; ama ikinci kitap Logan ve onun Hannah'ya karşı hissettikleriyle de bağlantılı olunca ikinci kitaptan sonra fikirlerim değişir mi bilemiyorum.


Komik diyaloglar vardı. Yani esasen güzel bir New Adult kitabıydı. İçtenlik duygusu bana da geçti, Hannah ve Garrett'in geçmişindeki üzücü olaylar beni de çok üzdü. Yormayan, akıcı, okunulası bir kitaptı. 
Serinin 2. kitabı Logan ve Grace " The Mistake ", 3. kitabı ise Dean ve Allie hakkında " The Score ", 4. kitap ise bu yıl içinde yayınnlanması beklenen Tucker ve Sabrina'nın hikayesi olan " The Goal "


Ve son olarak. Kitabın çevirmeni Hanife Albayrak ile konuştuğumda onun da bu kitabı çevirmekten çok zevk aldığını görmüştüm. Kitabın genel olarak yayına hazırlanma kısmında bir sıkıntı yok. Ama ben çeviri notları okumayı seven okurlardanım ve bu kitapta da çok fazla popüler kültür göndermesi vardı. Boyunları bükük kalmışlardı. Keşke onları da o şekilde görebilseydik diye bir not düşmüş olayım. Kitap normalde şimdiki zaman dili ama iyi ki geçmiş zaman kalıbıyla çevrilmiş, böyle daha güzel oluyor :)

1 like ·   •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on February 26, 2016 00:55

February 23, 2016

KGOS: 23.TUR || RÖPORTAJ | EMMA CHASE

Merhabalar! Ay çok ama çok mutluyum! En sevdiğim serinin yazarı Emma Chase ile röportaj yaptım!!! Gerçekten çok sıcakkanlı birisi ve bu röportaj konusunda, Türk hayranlarına ulaşacak olmak konusunda çok heyecanlıydı. Bu yüzden röportajda en çok kullanılan kelimeler 'eğlenceli' ve 'heyecanlı' :D Benim de ilk röportajımdı harika oldu. Hadi sizi bırakayım da okuyun :) Sorularınız varsa yorum bırakın mutlaka, çünkü yazarımız başka muhabbetler ve röportajlar için de hazır olduğunu bildirdi :)





Öncelikle bana biraz kendinden bahseder misin?

Tabii! Harika kocam ve iki güzel çocuğumla New Jersey'de yaşıyorum. Tüm hayatım boyunca aşk romanı okuyucusu oldum –en sevdiğim kitaplardan bazıları tarihi aşk romanlarıdır. Yazmak benim için on iki yaşındayken bir hobi olarak başladı ve hep gerçek bir yazar olmayı hayal ederdim.

Kitaplarının diğer dillere çevrileceğini duyduğunda ne düşündün?

Çok heyecanlandım! Diğer ülkelerdeki yayınevlerinin kitaplarını tercüme etmek istemesi bir onur ve çalışmalarımı dünyanın her yanından okuyucularım da okuyabileceği için çok heyecanlandım.

Kitaplarının farklı baskılarının kapaklarını görünce ne düşünüyorsun?

Farklı kapakları görmek hep çok eğlenceli oluyor. Bazen kültürel farklılıklarının ve zevklerin kapak çalışmasını nasıl etkilediğini görmek falan. Bu konuda bayağı şanslıyım, bence şimdiye kadarki tüm kapaklar gerçekten çok güzel.

Çevirilerin kalitesi konusunda endişeleniyor musun? Bunu mutlaka söylemem lazım, Türkiye’deki çevirmenin bir harika. Popüler kültür göndermeleriyle ilgili küçük dipnotlar koyuyor falan :)

Bunu bilmiyordum ama cidden çok iyiymiş! Hiç çevirilerin kalitesi konusunda endişelenmedim çünkü birlikte çalışma şansı bulduğum insanlar yaptıkları işte iyiler. Başlarda Amerika dışındaki okurların esprileri anlayabilmesi konusu yüzünden pek de emin değildim –çünkü kitaplarımdaki espriler benim için gerçekten çok önemli. Ama şimdiye dek herkes popüler kültür göndermelerini ve şakaları anlamış görünüyor.

Karmakarışık senin çıkış kitabın ve Goodreads’te 2013 yılı En İyi Çıkış Yapan Roman seçildi. Bu fikir nereden geldi aklına? Yani erkek bakış açısıyla yazmak, Drew gibi birini yazmak –kendini beğenmiş, kibirli ve yine de karşı konulmaz, Kate gibi bir kadın karakter –güçlü, hazırcevap…
Karmakarışık’ı yazmaya ilk başladığımda ilahi bakış açısıyla yazdım, ama hikaye bana çok yavaş geldi. İşleri renklendirmek istedim –eğlenceli hale gelsin istedim. Drew’un bakış açısıyla yazmaya başladım, o da hikayenin ana konusu kadar var olan kendi başına bir karakter. O zamanlar erkek bakış açısıyla yazmanın az bulunan bir şey olduğunu düşünmemiştim –gerçekten eğlenceli geliyordu ve hikaye için de çok uygundu. Onun anlatımını o kadar beğendim ki, tüm kitabı o şekilde yazdım. İkinci kitabı Kate’in bakış açısından yazmaya başladığımda okurlar onu daha da iyi tanıyacak diye heyecanlandım –öyle eğlenceli ve güçlü bir karakter ki! Onun farklı taraflarını gösterebilmek, kafasının içinde olmak da müthişti. Tüm seri boyunca farklı bakış açılarından yazıp dururken çok eğlendim –Kate’in Billy ve Dee’yi, Drew’a göre ne kadar farklı gördüğünü görmek mesela- bu da seriyi taze ve ilgi çekici hale getirdi.

Mathhew ve Dee’in hikayesini yazışın. Senin fikrin miydi yoksa hayranların mı?

İyi soru! Matthew ve Dee’nin hikayesini planladığım orijinal seride yoktu –ama okurlar onları öyle çok sevdi ki. Bu da bana onların hikayesi için ilham verdi. Ve yine karakterler dışarıdan nasıl görünüyor olurlarsa olsunlar içeriden bakıldığında nasıl da farklı olduklarını göstermek de çok eğlenceliydi. Karmakarışık zaman aralığına geri dönüp de hikayedeki okurlar için boşluk olan küçük arka planları doldurmak çok eğlenceliydi –karakterlerin içini ve tüm hikayeyi dolu hale getirmek yani.

Erkek bakış açısından yazmak mı yoksa kadın bakış açısından yazmak mı? Hangisi daha iyi?

Bence erkek bakışı –hem okur hem de yazar olarak. Bir erkeğin kafasında olmanın gerçekten eğlenceli ve ilgi çekici bir yanı var –hele de o erkek eğlenceli, kalıp dışı ve birazcık bencilse. Asla sıkıcılaşmıyor. Ayrıca kadın karakterlerin okuyucular tarafından oldukça sert eleştirildiğini düşünüyorum, bu da benim yazımımı biraz çekingen ve daha utanıp sıkılmalı hale getirebilirdi. Ama erkek bakış açısında –her şey mubah- çünkü bence fazla sevilesi ve etkileyiciler, okuyucular onları anlıyor ve işleri mahvettiklerinde kolayca affediyor.

Karmakarışık ilk romanın mı? Yoksa Karmakarışık’tan önce yazdığın ama yayınlanmayan bir şeyler de var mı?

Hep kısa hikayeler yazdım ve başladığım romanlarım da oldu ama hiçbirini bitiremedim. Karmakarışık yazdığım ilk tamamlannmış roman.

İlk kitabını tamamladığında nasıl hissettin kendini?

Heyecanlı. Gururlu. Oldukça başarılı. Karmakarışık’taki hikayeyi ve karakterleri çok sevdim, yani onların hikayesini tamamlamak ve başkalarıyla paylaşmayı düşünmek beni çok mutlu etti.

En sevdiğin kitap ne? Kendi kitaplarından birini söyleyemezsin :)
Ha! Uğultulu Tepeler en sevdiğim klasik kitap –sahiciliğini ve dramasını seviyorum. Johanna Lindsey’in Gentle Rogue (Kaçak Yolcu) en sevdiğim tarihi aşk romanı –karakterler ve kitabın esprileri harika ve kaçıncı kez okursam okuyayım her daim beni güldürüyor.

Favori yazarın kim? Bunu belirtmem gerek, benimkilerden biri sensin :) Başta erkek bakış açısından okumak konusunda çekincelerim vardı. Ama Karmakarışık’ı gerrrrrçekten çok sevdim. Kesinlikle en sevdiğim kitaplardan biri. Aylarca çevrilmesini bekledim ki herkes bir kitabı neden bu kadar sevdiğimi görsün :) Tamam, ben de fangirl’lüğümü yaptım, sorumuza devam ediyoruz :D

Çok teşekkürler! İşin doğrusu birinin kitaplarımdan bu kadar zevk alması ve karakterlerimi sevmesi dünyadaki en harika şeylerden biri! Birkaç favori yazarım var, ruh halime göre değişiyor – Julie Garwood ve Johanna Lindsey her daim listemin başındadır :)

Karmakarışık serisindeki en sevdiğin karakter kim?

Drew. Bazen bir pislik olabiliyor olsa da ona bayılıyorum. Onda öyle bir şeytan tüyü var ki. Çok sevilesi ve eğlenceli! Yazar olarak sınırları olmayan bir karaktere sahip olmak harika –cidden her şeyi diyebilir ve yapabilir! Çoğunlukla ben bile biraz sonra ne diyeceğini bilmiyorum :D Sonra aklıma komik, seksi, acayip bir şeyler geliyor ve Ah, Drew işte, diye düşünüyorum. :)

Türk okuyucularına söylemek istediğin bir şeyler var mı? Hakkımızda ne düşünüyorsun? Burada hatırı sayılır bir hayran kitlen var ve Legal Briefs serisinin çevirisi için de oldukça heyecanlıyız :)

Aman Tanrım, Yeni serinin de çevrilecek olmasına ÇOK sevindim! Bence Türk okurlar harika, sıcakkanlı, yaratıcı ve destekleyici! Onlara şunu demek istiyorum: Kitaplarımı okuduğunuz ve karakterleri en az benim kadar sevdiğiniz için çok teşekkürler! Heyecanınız ve desteğiniz için minnettarım –sosyal medyada herkese cevap veremesem de gönderilerinizi ve harika fotoğraflarınızı gördüğümü ve her birinizin kıymetini bildiğimi bilin! <3

Başka türlerde yazmak konusunda da planların var mı?

Bazen normalde yazdığım şeylerden tamamen farklı türde şeyler yazma ihtiyacı hissediyorum –gerçekten dark ya da korku hikayesi yazmak gibi. Şimdilik o hikayeleri yayınlamak gibi bir planım yok ama oraya buraya karalıyorum bir şeyler ama hiç de belli olmaz!


Bu röportajı kabul ettiğin çok teşekkürler. Sevgiler!


Benimle röportaj yaptığın için teşekkürler! Gerçekten çok eğlenceliydi –benden de sevgiler! xoxo
1 like ·   •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on February 23, 2016 13:02