Luis de Miranda
Born
Portugal
More books by Luis de Miranda…
“Sen ve ben başkalaşıma uğrayan canlılarız. Sırf birbirimizin yanağını okşamak için, sen benim kulağıma, bugünün miğferleri çiçeklerle süslenebilir ve kaderin askerleri ille de öldürme amaçlı gelmeyebilirler, diyebil diye insan biçimine bürünüyoruz.
Güzel ve şanlı bir kaderimiz var, Ophelia; farklı yollardan zafere ulaşacak.
Bir çıngıraktım bugüne kadar, artık bana bir miğfer olmak kalıyor.
Eskiden ceplerim bilyelerle doluydu; ceplerimden taşlar, dökülürlerdi ve bolluk bana karşı konulamaz gelirdi – oyun böyleydi. Kimse bir yüreğin nelere kadir olduğunu bilemez.
Dün bir kutu kibrit aldım ve elimde salladım.
Kulak kesildim, şaşırmak amacıyla. Sanki saman fetüsleri arasında bir rekabet yaşanıyordu, yine de hiçbir kibrit çöpü onlara gönderdiğim ritimden, kutu yüzünden kaçamıyordu. Her biri de kendi kafasını yakmayı hayal ediyordu, belki.
Beklemek ya da beklememek.
Gelin, geçmişin gölgeleri, bana bir dondurma alın. Ben de neredeyse, tek başıma, senden uzakta, kibritlerin arasında sürekli mücadele halinde geçirdiğim yazları düşünerek eriteyim onu.
Yanmak ya da yanmamak.
Sen, altın rengi yılanların geçidi, düşsel heykel, deli bir arzunun yayılımı ve benim ülkem.
Başkalarının sessizliğinde çok fazla hüzün görüyordum. Aşktan asla kaçmamalı; böyle bir şey ağacın nihilizmine benzer: Sonbaharda döküleceklerini düşünerek, ilkbaharda yaprak çıkarmamak. Zaman biçimleri ve renkleri değiştirir.
Kimileri ondan kumaş yaptılar, durmaksızın, tekrar tekrar dikmek gerekiyor.
Bazıları da bir uyku yarattı ondan; bu nedenle kıpır kıpır geceleri, bir inanıyorlar bir inanmıyorlar.
Seninleyken, oturup da kendime; bir kırılma, beklenmedik bir değişiklik, bir çatlak, şimdinin keşfi için ne yapmalı, diye sormayacağım.
Çünkü biz seninle uzamı açtık.
Bütün yaşamsal denizlerden geçerek akan bu nehrin üstüne, yıkıntılarımızdan bir köprü diktik.”
―
Güzel ve şanlı bir kaderimiz var, Ophelia; farklı yollardan zafere ulaşacak.
Bir çıngıraktım bugüne kadar, artık bana bir miğfer olmak kalıyor.
Eskiden ceplerim bilyelerle doluydu; ceplerimden taşlar, dökülürlerdi ve bolluk bana karşı konulamaz gelirdi – oyun böyleydi. Kimse bir yüreğin nelere kadir olduğunu bilemez.
Dün bir kutu kibrit aldım ve elimde salladım.
Kulak kesildim, şaşırmak amacıyla. Sanki saman fetüsleri arasında bir rekabet yaşanıyordu, yine de hiçbir kibrit çöpü onlara gönderdiğim ritimden, kutu yüzünden kaçamıyordu. Her biri de kendi kafasını yakmayı hayal ediyordu, belki.
Beklemek ya da beklememek.
Gelin, geçmişin gölgeleri, bana bir dondurma alın. Ben de neredeyse, tek başıma, senden uzakta, kibritlerin arasında sürekli mücadele halinde geçirdiğim yazları düşünerek eriteyim onu.
Yanmak ya da yanmamak.
Sen, altın rengi yılanların geçidi, düşsel heykel, deli bir arzunun yayılımı ve benim ülkem.
Başkalarının sessizliğinde çok fazla hüzün görüyordum. Aşktan asla kaçmamalı; böyle bir şey ağacın nihilizmine benzer: Sonbaharda döküleceklerini düşünerek, ilkbaharda yaprak çıkarmamak. Zaman biçimleri ve renkleri değiştirir.
Kimileri ondan kumaş yaptılar, durmaksızın, tekrar tekrar dikmek gerekiyor.
Bazıları da bir uyku yarattı ondan; bu nedenle kıpır kıpır geceleri, bir inanıyorlar bir inanmıyorlar.
Seninleyken, oturup da kendime; bir kırılma, beklenmedik bir değişiklik, bir çatlak, şimdinin keşfi için ne yapmalı, diye sormayacağım.
Çünkü biz seninle uzamı açtık.
Bütün yaşamsal denizlerden geçerek akan bu nehrin üstüne, yıkıntılarımızdan bir köprü diktik.”
―
Is this you? Let us know. If not, help out and invite Luis to Goodreads.





