Gezi Quotes

Quotes tagged as "gezi" Showing 1-9 of 9
Zülfü Livaneli
“Varlığımın bir anlamı var mıydı ki, yokluğumun olsun? Her şey rastlantısal mı, yoksa ilahi bir plana göre mi işliyor? Tasarladım mı, tasarlandım mı; bir düş mü görüyorum yoksa başka birinin düşü müyüm; daha doğrusu düşümde, başka birini düşleyen birinin gördüğü düşteki- sonsuza kadar uzatılabilecek sayıda bir ayna oyunu muyum?

Sayfa:462”
Zülfü Livaneli, Konstantiniyye Oteli

Zülfü Livaneli
“O sesimsi şey - ses diyeceğiz artık ona, çünkü başka dünyavi sözcük yok bunun için-başının ağrıyıp ağrımadığını soruyor, Zehra "Galiba" diye cevap veriyor; "sanırım ağrıyor." O ses gülüyor, "Anladım" diyor, "çünkü bu ağrıyı bilirim. "Nereden bilirsin" diye soruyor Zehra. Ses, "Çünkü benim de başım ağrımıştı" diye yanıtlıyor onu.
Zehra'nın kafasının içindeki konuşma devam ediyor.
"Ne zaman ağrımıştı?
"Darbe aldığım zaman"
"Ne darbesi?
"İsyan sırasında başıma aldığım darbe."
"Cop mu, gaz kapsülü mü, TOMA mı?

Sayfa: 15”
Zülfü Livaneli, Konstantiniyye Oteli

Gökhan Kutluer
“Lezzetli birkaç lokma yemek, üzerine düşünülmüş bir şarap ve şimdiye kadar tanıdığım belki de en düşünceli garsonlarla ettiğim kısacık sohbetlerle dolu bir akşamüstü… Kendimi erik ağacına dadanıp biri görmeden ne var ne yoksa cebine dolduran çocuklar gibi hissediyorum. Hayat kulağımdan tutup çekene kadar yürümeye, görmeye ve tatmaya devam etme niyetindeyim.”
Gökhan Kutluer, Yavaş Seyahat - Aheste Bir Ruhun Gözlemleri

Enis Batur
“Alain ne diyordu, bir bilet aldığınızda, iki nokta arasındaki mesafeyi katetmek için bir ödeme yaparsınız, yolda göreceklerinizi ayrıca ücretlendirmezler - Zaman da öyle: Bir kereliğine harcayın, yaşadıkça dönüp yeniden anılarınıza bakmanız bedavaya gelecektir.”
Enis Batur, Amerika Büyük Bir Şaka, Sevgili Frank, Ama Ona Ne Kadar Gülebiliriz?

Özlem Güzelharcan
“Gittim. Ve o kadar çok anıyla döndüm ki, geri geldiğimde kimse beni tanıyamadı.”
Özlem Güzelharcan, Kırkikindi Yağmurları

Gökhan Kutluer
“İnsan şehir merkezleri kadar kırsal bölgelerde de vakit geçirmeli. Bir yerin coğrafyasına ve coğrafyanın gerektirdiği yaşam koşullarına dair fikir sahibi olmak adına, kırsal bölgelerdeki insanların gündelik yaşamlarına şahit olmak elzem. Nerede ne yetişiyor, iklim koşulları nasıl, hangi yemekler pişiriliyor, ne konuşuluyor; hepsinde olabildiğince öğrendiğimde, seyahatlerimin bendeki etkisinin daha derin olduğunu keşfettim. Sanki eve bir tek ben değil, benimle beraber bir sürü şey daha gelmiş gibi. Odama döndüğümde açtığım çantadan sadece eşyalarım değil, anılarım da taşıyormuş gibi.”
Gökhan Kutluer, Yavaş Seyahat - Aheste Bir Ruhun Gözlemleri

Gökhan Kutluer
“Bir yere son bir bakış atamadan oradan ayrılmak, birine sarılmadan, öpmeden, ışıklardan karşıya geçişini izlemeden, hızlıca veda etmek gibi…
Yavan.”
Gökhan Kutluer, Yavaş Seyahat - Aheste Bir Ruhun Gözlemleri

“İnanmış insanların yüzünde yalnızca kavganın izlerini görürsünüz. Şakağını sıyıran gaz fişeğinin bıraktığı yanığı, tozu, kiri, pasağı görürsünüz. Fakat kararlılık öyle sıcağı sıcağına görülecek şeylerden değildir. Gözlerinde onun, gözlerinin derininde parıldayan bir gelecek düşünün izini, umudun, güzel günlere duyulan mutlak inancın prıltısını ararsınız. Bulamazsınız. Çünkü bunlar barikat başında sabahlanan gecelerde kimsenin gözünün içine öyle durup dururken işlenmez. Dik duruyorlardı orada, dimdik duruyorlardı. Fakat benim gördüğüm kadarıyla, uykuya ihtiyaçları vardı fazlasıyla. Gaz gözlerini, genizlerini yakıp kavurmuştu. Ben kararlılık görmek istediğimde insanların gözlerine değil, bacaklarına ve omuzlarına bakarım. Barikatın ateşini kollayan bu elemanların bacakları her türden ağırlığı taşıyacak cinstendi, omuzlarıysa öne düşmemişti. Sanırım daha iyi bir dünya istiyorlardı. Bana kalırsa daha iyi bir dünya safiyane bir beklentiydi, olması gereken söndürülemez bir yangındı sadece. Yok edecek, kül edecek, bitirecek bir yangın.”
Suat Duman, Dünyanın Leşleri
tags: gezi

Ahmet Ümit
“O zaman fark ettim direnişten sonra buraya hiç uğramadığımı. Sert günlerdi, acımasızca saldırıyordu sizin polisler. Her yer biber gazıyla kirletilmişti, her yanda tazyikli su, her yanda TOMA'lar... Coplarla, tahta sopalarla öldüresiye vuruyorlardı gencecik kızlara, erkeklere. Ama yılmıyordu direnişçiler, İstanbul insandan bir ırmak olmuş, akıyordu şu küçücük yeşil alana. Her geçen gün artıyordu direnişe katılan insan sayısı. Bin, on bin, yüz bin, bir milyon... Kırk küsür gün sürmüştü direniş. Hükümet pes etmişti sonunda, bırakın var olan yeşili ortadan kaldırmayı, yeni ağaçlar dikmişti bu alana. Ama o günden sonra görmemiştim parkı. Acayip bir istek duydum içeri girmek için.”
Ahmet Ümit, Beyoğlu'nun En Güzel Abisi