Salih Erman

Add friend
Sign in to Goodreads to learn more about Salih.


Loading...
“Ve biraz sonra peygamber oldukları halde gönderildikleri kavimleri hak yolundan mahrum bırakan o şahıslar göründü. İki büklüm vaziyetteki ihtiyar Konfüçyus’tu, onun koluna girip yürümesine yardım eden de Foucault. Arkalarından da bilinenin aksine kadınlara da peygamberliğin müjdelenebileceğini kanıtı olan İskenderiyeli Hypatia gelmişti. Konfüçyus vakit kaybetmeden tekrarladı: “Bize benzeme!” Kolunu bırakıp ihtiyarın ardından dolaşan Foucault olmayan bir kemanı çalar gibi kollarını kaldırıp boynunu bükmüştü ve sanki nasıl demeli galiba akıl veren Konfüçyus’la dalga geçer bir hali vardı. Fakat bu duruma uyanan ihtiyar birden nasıl döndüyse kendiyle dalga geçen adama başladı veryansına; “Ulan lağımcı keltoş, senin paket elden gitti diye böyle civelek civelek dolanıyorsun ortalıkta ama şu adamı doğru yola soksak affedileceğiz işte anlamıyor musun hötöröf!” Hayret etmiş gibi üst dişleriyle alt dudağındaki gülücüğü saklamaya çalışan Foucault, “aman” dercesine elini sallayınca Hypatia da kahkahayı bastı. Bunu gören ihtiyar, kadına, “Kız bari sen uyma şu kürdancıya” deyip Boncuk’a döndü ve, “Evlat, sen sandığın şey değilsin. Biliyorum anlayabilmen karanlık bir odada kara kediyi bulmak kadar zor ama emin ol senin karanlığında, kara bir kedi yok…” dedi. İşittiklerine onay bekliyormuş gibi Foucault’ya bakan Boncuk adamın kucağında Insanity ismini taktığı o kara kedisini görünce açıkçası bir kahkaha da o attı. Moraran Konfüçyus dışında herkes makaraları koyvermişti. İyice sinirleri bozulan ihtiyar bir yandan baston sallaya sallaya bir yandan da, “biri dibek taşı öteki ablacı… nereden çattık düştük bu şengül hamamına anlayamadım ki…” diye söylene söylene arkasını dönüp uzaklaşmaya ve karanlığa karışmaya başlamıştı. Hemen sonra Hypatia tebessüm edip lafa şöyle girdi: “Düşünme hakkını hep kullan, çünkü yanlış düşünmek hiç düşünmemekten iyidir.” Bu son sözden sonra o da kayboldu ve Foucault da bir veda cümlesi olarak şunları söyledi, “En kötüsü, delilerle deliliklerinde buluşmaktır; bildiklerini yap” ve kucağından karanlığa bıraktığında seçilemeyen kara kedisi gibi o da görünmüyordu artık...”
Cihan Gülbudak, Habis Kıssa

“Yaradılıştan gelen hikmeti yüreğinde taşıyan bir kimse rabbin kıymetli kulu olarak kalmak istiyorsa iyi ve kötünün arasında gerçekleşen bir rekabette bile tarafsızlığını korumalıydı. Çünkü taraf olmak beşere mahsus bir zayıflıktı. İnsanoğlu dersler çıkarsın diye yaşanmış kıssalar galiba eğitici öğretici olmanın dışında kalabalıkların cehaletini daha da cezbediyordu ki Allah’tan başkasına baş kesmeyen Azazel’in Âdem’e secde etmeyişini bir isyanmış gibi tasavvur eden insanlık, onun yaratıcıya duyduğu aşkı değil de bu aşkın gururundan yaptığı küstahlığı şeytanlaştırıp ilahi bir kötülük simgesi yaratmışlardı. Üstüne üstlük noksan zekaları kavrayabilsin diye hikaye edilmiş bu kavram harbini sanki kendi sefil dünyalarındaki sınırlı boyutlarla açıklayıp daha az günaha giriyorlarmış gibi hayal alemlerindeki Âdem’i dal taşak saldıkları Cennet bahçelerinde Havva ile seviştirdiği için Azazel’i suçladılar. Tıpkı Allah’ı, karşısına çıkılıp hesap verilecek bir kimseymişçesine tahayyül ettikleri gibi dünyanın ilk sevişmesine de yasak meyvayı yemek dediler. Aslında her şey ve aynı zamanda hiçbir şey olan Allah kavramı hakkında düşünmek, en azından tabiatın kırılganlığında yahut azametinde onu aramak yerine kurt masallarına inanmayı tercih eden ve hatta yenilerini geliştirmekten kaçınmayan insanlık için yeryüzünden silinmek en adil sondu galiba.”
Cihan Gülbudak, Habis Kıssa

“Şehrin kurucusuna hürmeten yaptığı tumturaklı saygı nöbetlerine devam eden Boncuk tam bir toplum mühendisiydi çünkü az evvel pagan tapınağı öperken şimdi de Keros tapınağının yanındaki Severus Surları’na tırmanmış ve karşısına çıkan Isapostolos kaidesi ve ardından yükselen Kutsal Havariler Kilisesi’ni göstererek istavroz çıkarmıştı. Hava bulutlu olmasına rağmen bu kilisenin som altından kubbesi öyle davetkar parıldıyordu ki kalabalık kimsenin telkini olmaksızın minik adımlarla bu kiliseye girmişti. Herhalde en az kendisi kadar sahtekar olan imparatorluğun kurucusu Konstantin’e sevgisini kontrol edemediğinden olsa gerek Boncuk da en öndeydi. Bu kalabalığa kilisenin hemen yanındaki imarethaneye sığınan evsizler ve dilenciler de eklenince mabedin kapıları kendiliğinden açıldı yahut bu dehşetli hareketliliği görüp kaçan rahiplerin aklına kapıları kilitlemek gelmedi. Kapıyı aralayıp zemini kaplayan kızıl akik taşları üzerinde yürüyen Boncuk, on üç sıralı lahdin tam ortasında bulunan ve diğerlerine göre daha görkemli olanın kapağını itmek için davrandığında kalabalık hemen el attı ve sürülen taşın altından Allah’ın yeryüzündeki naip hükümdarı Konstantin’in cesedi çıktı. Artık havanın kuruluğundan mı yoksa lanetli metal altının kurtları böcekleri kaçırmasından mıdır nedir bilinmez, ceset yer yer diriydi. Ortaya çıkan dehşet verici koku kapağı açanların çil yavrusu gibi dağılmasını sağlasa da Boncuk aklını kaçırmış gibi davranmaya fasılasız devam ediyor ve Konstantin’in kellesini kaldırmış ona sarılıyordu. Sonra ne olduysa bir anda kafatasını yere düşürmüş gibi yaptı ve istifini bozmadan lahde elini daldırdı. Önce cesedin parmaklarındaki koca koca altın ve elmas yüzükleri çıkarıp kendine parmaklarına geçirdi ve sonra da cesedin başucunda duran tomar tomar yazmayı koynuna attı. Ardından iki yüz yıl evvel hakkın rahmetine kavuşan imparatorun eline iliştirilen altın kılıcı alıp kaldırdı. Havada belli belirsiz dolanan ışık harelerini kılıcın parlak yüzeyiyle yakalayıp coşkun ve bir o kadar da şaşkın bir halde kiliseyi dolduran insanların yüzüne tutan Boncuk nereden estiyse şunları söyledi tam o anda; “Gölgelerin gücü adına, güç bende artık!...”
Cihan Gülbudak, Habis Kıssa

“Sarı saçlarını önce aspir tohumunun özleriyle bembeyaz boyayan Satanay, sonra sumak, kızılleylik, mürver, kaldurak otu ya da inci çiçeği gibi nebatatı kullanarak kızıl, mor, mavi yahut yeşile ve daha nicesine çalıyor ve adeta ayaklı bir gökkuşağı gibi yeryüzünü cevelan ediyordu. Gel gör ki bunu kimseye kendini beğendirmek namına değil hafif çatlaklık ve biraz da meczupluğun getirisi olan içindeki seslerin çeşitliği ifade olsun diye yapıyordu. Bu yüzden eli yüzü düzgün, hatta bayağı bayağı güzel olmasına rağmen erkekler, leyladır deyip geçtikleri Satanay'ı pek dikkate almıyordu...”
Cihan Gülbudak, Habis Kıssa

“İsyan bayrağını çeken ateş ahalisi, "bat dünya, bat" tezahüratları ve düsturuyla ekinleri yakmış, hayvanları telef etmiş, hatta mezkur ve mükedder melodiyi işitemediklerinden ortalığı kırıp geçiren keder dalgasına anlam veremeyen sağırların kulaklarından içeri kızgın yağ akıtmışlardı. İşte bu yıkım ve talandan nasibini alan biri vardı ki onun payına düşen cefa Boncuk'un büyük melekler karşısında aldığı bir başka galibiyet olarak anılacaktı. Evet, Azrail'i yakalayan nehir perileri, ölüm meleğinin kesesini yırtmış ve son üç aydır topladığı tüm canların ruhunu serbest bırakmıştı. Işık küreleri haline dışarı fırlayan ruhlar derhal bedenlerine akmış ve yarım da olsa can bulmuşlardı. Zira kiminin bedeni toprak altında çürümekten ağzı burnu kaymış bulunduğundan, kiminin de tahnit edilip korunmuş olmasına rağmen kansızlık derdi yüzünden eskisi gibi cana gelememişti. Zombilik ve vampirlik müesseselerinin doğuşuna sebep olan bu hadise Satanay'ın da ruhunun serbest kalmasını ve henüz çok taze olan bedenine akmasını sağlamıştı. Bu bir mucizeydi! Satanay, gözlerini açmış ve öylece tavana bakıyordu.”
Cihan Gülbudak, Habis Kıssa

year in books
MorsJusti
67,390 books | 794 friends

Asli
1,410 books | 346 friends

Melih
2,414 books | 3,598 friends

Sezin Ö...
1,258 books | 845 friends

Perge D...
950 books | 168 friends

Ece
Ece
1,753 books | 148 friends

Balkonist
1,300 books | 119 friends

Roger
111 books | 191 friends

More friends…

Favorite Genres

Art


Polls voted on by Salih

Lists liked by Salih