Hande

Add friend
Sign in to Goodreads to learn more about Hande.

https://www.goodreads.com/claudeoftear

The Big Four
Rate this book
Clear rating

 
Hayaletgören
Hande is currently reading
bookshelves: currently-reading
Rate this book
Clear rating

 
The Waves
Hande is currently reading
bookshelves: currently-reading
Rate this book
Clear rating

progress: 
 
  (page 24 of 297)
Dec 19, 2021 12:50AM

 
See all 7 books that Hande is reading…
Loading...
Isaac Asimov
“Voy gülümsedi. "İşte bu fena. Ne zaman birisi belirli bir alanda tam bilgi sahibi olmadığını belirterek konuya girse, arkasından o konuda çok açık bir biçimde fikrini belirtecek demektir.”
Isaac Asimov, The End of Eternity

“Edebiyat türlerde değil kitaplarda, kitaplarda değil metinlerde, metinlerde değil cümlelerde, cümlelerde bile değil, cümlelerin içindeki ufacık sözcük ve imge oyunları-açılımlarındadır. Edebiyatın bu türden olanını, onun güzelliğini okurların büyük bölümü, hatta etrafınca kitapkurdu olarak tanınan, dış bir bakışla iyi okur olarak tanımlanabilecek pek çok insan bilmez. Öyle ki bilenlerle bilmeyenler arasındaki "iyi metin" tanımı arasında bile aşılmaz bir uçurum vardır. Ben hayatımda hiç "mükemmel", "harika" bir kitap okumadım. Samimimiym. Okuduğum kitapların pek azını okuduğuma pişman olmadım ama yine samimiyim, hayatımda kimseye şöyle gönül rahatlığıyla kitap tavsiye edemedim, böylece tavsiye edebileceğim bir kitap hiç olmadı. Calvino'nun Palomar'ının, Cortazar'ın Seksek'inin bir cümlesinde mesela, öyle bir şey buldum ki, bulduğum şey benim için, hayatım için, sıradan bir Türk erkeğinin Porsche, sıradan bir Türk kızının uzun boylu, holding sahibi erkeğe erişmesiyle aynı değerdeydi. Ama Palomar'ı, Seksek'i bile, entelektüel sınıfına rahatlıkla konulabilecekler dahil kimseye "alın okuyun ya, süper kitap" diye tavsiye edemedim. Hakan Günday bir söyleşisinde "ben romanlarda sadece o tek cümleyi arıyorum" gibi bir şey demişti. Enis Batur, "dilin içine, dilin o iç dünyasına girmeden kitap okuduğunu sanıyorum" gibi bir şey. Onlara acıma kısmı hariç katılıyorum. Çünkü ben bulunması, onunla tatmin olunması en zor şeyi aradığım için, tek kusurum mükemmeliyetçiliğim demek gibi salak bir iç döküşe de benzemesin söyleyeceğim, kendime acıyorum. Hayatta insanı en çok belli sebep sonuç ilişkileriyle elde edilemeyecek kazanımların peşine düşmek zorluyor belki. En azından bazı insanları. Ve belli sebep sonuç ilişkileriyle elde edilebilecek kazanımlar elde edilemediğinde aldırış etmeyen, öylece mutlu ve huzurlu yaşayabilen milyarlarca insanın yanında çok azı (içlerinde olmayı umsam mı, ummasam mı?) kendi belirsiz arayışlarıyışla çok yoruluyor. Özgün biçimde çok. Yabana atmayalım, bu ikinci türdeki insanların ellerine bazen, aradıklarının nüvelerine rastladıkları o evreka anlarında, şimdiye dek tarihin tanımlayamadığı öyle tatlı bir duygu, öyle tatlı bir ürpertiyle geçiyor ki bu da yetiyor pek şeye. Sonra işte, arayış devam ediyor. Bana bu ürpertiyi geçiren yazarların, kitapların, paragrafların listesini biri sorsa, belirttim, bunu söyleyemem. Ama şunu söyleyebilirim; bir kadının bir erkek olarak doğmasıyla bir hamamböceği, bir ceylan olarak doğması arasında var oluşun tekliği, tekilliği ve determinist kesinliği bakımından eşit oranda fark vardır. Hatta bir el bezi, makine somunu olarak var olmasıyla arasında. Bu yüzden, edebiyat dünyasının nicelikçe yüzde 99'unu oluşturan yazarlar ve metinlerle Calvino, Cortazar, Borges, Faulkner veya Dante arasında böyle bir fark vardır. Sorgulamayı, onları piyasa vs. diye eleştirmeyi bırakmalı, birincilerin ikinciler gibi yazması için gerekenle, okuma yazma bilmeyen bir kuğunun yazması için gereken hemen hemen aynıdır. Ama işte, bazen bir metinde, bir cümlede, bir sözde, kuğunun da diğerlerinin yaptığı görülüyor. Görülmüştür. Onlara zaman, hayattan çok daha fazla zaman ayırmak koşuluyla tabii. Bu da tabii, bazen muhafazakar, has okurlukla geniş okurluk arasındaki erkeklikle somunluk arasında uzanan çizgileri muğlaklaştırıyor. Bu da yazımın ve benim devrelerimin yandığı nokta oluyor sanırım. Işık fazla bile çıkıştı. İşte acınası zavallıya bir arayış konusu daha...”
Erdinç Burkay

Hermann Hesse
“Ben de onun gibi bakıp gülümseyebileyim, oturup yürüyebileyim isterdim, öylesine özgür, öylesine saygıdeğer, öylesine gizli, öylesine açıkyürekli, öylesine çocuksu ve gizemli. Doğrusu ancak Ben'in özüne girebilmiş biri böyle bakar ve yürür. Ben de kendi Ben'imin özüne girmeye çalışacağım.”
Hermann Hesse, Siddhartha

Lâle Müldür
“daha korkunç şeyler bildim çünkü
delilik gibi...
deliliğin ülkesinde bilekler kesilmez.”
Lale Müldür

Hasan Ali Toptaş
“Sonra, Motel Rom’un derinliklerinde yankılanan kaygılı bir sesle, herkes gibi benim de serap gördüğümü söyledi. Ona göre, ruhumda uğuldayıp duran boşluğu doldurabilmek, giderek dipsiz bir boğuntu kuyusuna dönüşen, şu lanet olası hayatın ağırlığına katlanabilmek, ya da içimde açılan çeşitli yaraları onarabilmek için, belki

de farkına bile varmadan ben yaratmışım bu serabı… Hatta, işi gücü bırakıp günden güne onu büyütmüş, parıltılarını bakışlarımla beslemiş ,her yanını iyice allayıp pullamış, sonra hızımı alamayıp Alaaddin diye adlandırmış ve işte bütün bunların sonucunda da, uğruna deli divane olunacak, göz kamaştırıcı bir hale getirmişim. Bu, insanoğlunun baştan beri kurtulamadığı ve sonsuza dek de asla kurtulamayacağı, tuhaf bir yazgıymış zaten, önce ne yapıp edip binbir güçlükle, kıvrana kıvrana yaratır, sonra yaratma sevinci gibi gözüken hazin bir teslimiyetle yarattığının kulu kölesi olur, ardından da ille onu ellerimin arasında tutacağım, ya da içinden bir daha, bir daha doğacağım diye, kendini hırpalıya hırpalıya helak olur gidermiş…İşte ben de öyleymişim şimdi;elime umut denen o en eski ve en dayanıklı bastonu almış, çile odalarından fırlayan dervişler gibi soluk soluğa gözlerimdeki serabın parıltılarına doğru koşuyormuşum. Boşuna koşuyormuşum tabi… Anlaşılan, insanoğlunun, kendi yarattığı şeyi bile elinde tutamayacak kadar zayıf ve çaresiz bir yaratık olduğunu bilmiyormuşum daha. Hatta ben, kendi dışımda kalan birçok şeyi bilmediğim gibi, ne yazık ki insanın aradığını hiçbir zaman, hiçbir yerde bulamayacağını da bilmiyormuşum. Bulamazmış oysa… Ona benzer birtakım şeylerle karşılaşabilirmiş belki, çoğu kez bunlardan bazılarını aradığı şeyin ta kendisi sanabilir, hatta onlara bir an için sımsıkı, hiç kopmamacasına sarılabilir ve işte böylece, insanın algılama zayıflığından doğan tatlı bir yalanın içinde bir süre de olsa oyuncağına kavuşmuş bir çocuk gibi avunabilmiş ama, nedense aranan asıl şey hep insanın içinde kalırmış… Hem de, kimi zaman kılık değiştirip kendini başka bir şeymiş gibi kabul ettirerek, kimi zaman da bir el hareketinin nedensizliğine, bir bakışın bulanıklığına, bir iç çekişin derinliğine ya da bir soluk alıp verişin alışılmışlığına gizlenip kalırmış… Bu yüzden, olsa olsa bu arayışın sonunda ben, eğer tat alma kapılarımın hepsi ardına kadar açıksa, ancak arayış boyunca çekeceğim zevkli bir ıstırabın damaklarımda kalan tadını bulabilirmişim. Ama olsunmuş; gene de bir an bile yılmadan, aramayı hep sürdürmeliymişim. Herkesin nicedir aramayı unuttuğu bir şeyi, farkına bile varmadan herkes adına arıyor olabilirmişim çünkü… Bakılmasınmış benim böyle Alaaddin, Alaaddin deyip durduğuma; bu Alaaddin, pekala hiç tadılmamış bir özlemin, kelimelere hiç dökülmemiş bir duygunun, henüz şekline göz değmemiş bir eşyanın, ya da hayali bile kurulmamış bambaşka bir hayatın adı olabilir,”
Hasan Ali Toptaş

year in books

Hande hasn't connected with her friends on Goodreads, yet.





Polls voted on by Hande

Lists liked by Hande