marjinal’s Reviews > Fener Bekçisi > Status Update
marjinal
is on page 145 of 181
Babası yok, annesi de ölünce öksüz kalan küçük kız Silver'e fenerci Pew sosis kızartmak, patates soymak gibi getir götür işleri yapması için yardımcı ayağınıa sahip çıkıyor. Yaşlı Pew küçük kıza boş zamanlarında hikayeler anlatıyor. Sıra Babil Dark'ın hikayesine geliyor. Dark nasıl biriydi diyor Silver. O toplumun direklerindendi diyor Pew. Ne demek bu şimdi? Kutsal kitaptan Samson'un hikayesini biliyor musun? Bilmiy
— Nov 12, 2025 12:37PM
2 likes · Like flag
marjinal’s Previous Updates
marjinal
is on page 169 of 181
"Bazı insanlar en iyi hikayelerin söze dökülemediğini söylerler. Sözcüklerin kayıp gittiği ve önemli şeylerin genelde söylenmeden kaldığı doğrudur. Önemli şeyler yüzlerden, mimiklerden anlaşılır, kilit vurulmuş dilimizden değil. Hakiki şeyler ya çok büyük ya da çok küçüktür, her halükarda boyları dil denilen o kalıba uymaz."
— Nov 13, 2025 12:41AM
marjinal
is on page 55 of 181
Bu romanı okumak programda yoktu. Fener Bekçisi'yle Salts kasabasında inzivaya çekiliyorum. Kafamı dinleyeceğim. De Niro'nun Oyunu gibi şiddet yüklü romandan yeni çıktım. Sessiz sakinliğe ihtiyacım var. Bassam'ın cinayetlerini dinledikten sonra küçük kızın deniz fenerinden hikayeleri bana iyi gelecektir. Diye düşünüyorum. Umarım kasabada hareketlilik yaşanmaz!
Romanın açılış cümlesi: "Benim babam yok."
Babası den
— Nov 10, 2025 11:28AM
Romanın açılış cümlesi: "Benim babam yok."
Babası den
Comments Showing 1-9 of 9 (9 new)
date
newest »
newest »
Yeryüzünde yaşanmış her ne kadar hikaye varsa, insanoğlunun önce sözlü sonra yazılı olarak anlatmayı öğrenmesiyle mitlerden kutsal kitaplara kadar geçmiş. Hayalgücünü de unutmamak gerek fakat geçmişte yaşanmış her şey temelde günümüzde de yaşanıyor. Özü o ilk hikâyede hepsinin de. Agatha Christie'nin Miss Marple karakteri, herkesin bir benzeri olduğuna, bazı olayların tekrar edeceğine ( nasıl olacağı , nasıl sonuçlanacağı baştan bellidir) inanır ve küçük köyünde otururken gizemleri-cinayetleri çözer. Afrika'daki dede kendini kalıpların( yazılmışların ) dışında tutuyor görebilmek için. Kendi cümleleriyle gördüklerini anlamlandırıyor. Peki onun cümleleri( dünyayı görmesi) diğerlerinden çok mu farklı sahiden de?
Çok çok çok farklı. Uçurum var.Dede konuşmuyor. Görenler konuşmuyor. Sessizler. Kendi cümleleri bile yok. Herkes görüyor neyi konuşacaksın.
Afrika bakış açısından modernler çirkinler, barbarlar, komikler... Zavallılar!
Afrika, yani doğayla bütünleşik yaşayanlar. Aynı algı açılarını Anadolu'daki eski insanları da kullanıyordu. Elektriğin olmadığı her yerde insanlar her şeyi tüm çıplaklığıyla görür.
Bizlerse Sefranbolu'yu okuduklarımızdan ya da rehberden biliriz.
Lina belki bilmez ya da unutmuşsundur:
12 Eylül Askerlerinin ilk icraatı köylüye okuma yazma öğretme seferberliğiydi.
Altını çizmek gerek:Şehirdeysek okumaya mecburuz. Çünkü şehirde hayat bilgiyle döner.
Ama bilinmeli ki bildiklerimiz gerçek değil. Şehir hayatını sürmemize yarıyor hepsi bu.
Gerçek Afrikalılar "görüyor " konuşmuyor, olanları anlıyorlar. Burada - şehirde- bizler" görmek " yerine okuyoruz. Okuduklarımızdaki kalıplara göre "görmüş" sayıyoruz kendimizi o halde. Modern yaşamın kuralları! Belki de zamansızlıktan hızlıca öğreniyoruz neyi " göreceğimizi ".
Hatırladım 12 Eylül 'ün okuma yazma seferberliğini. 1984 romanındaki Büyük Birader 'in sloganı geldi nedense aklıma: Savaş barıştır, cehalet mutluluktur...diye devam ediyordu. " Görebilmek" için farkındalık, ihtiyaç ve zaman gerekiyor galiba.
Gördüğümüzde tüm ayrıcalıkları, imtiyazları, toplamda hırsızlıktan gelen zenginliğimizi bırakmak zorunda kalacağız.Bu yüzden atılan bombaları göremiyoruz, göremiyorlar.
Bombayı görse, silahları bırakacak. Ama görmüyor.
Avam da devletteki hırsızları görmüyor. Görse başının çaresine bakar. Demek ki sistemin dışındaysan görebilirsin. Sürü dışıysan. Çünkü başının çaresine bakmak zorundasın. Ve bu da öncelikle görmeyi, duymayı gerektirir.
Kadınların ilişki sorunlarında suskunluğa kapılmaları gerçeği görendeki sessizliğe güzel bir örnektir.Kadınlar erkekle ilişkisinde sorun çıktığında eğer sorun derinse, haliyle tekrarlayıcıysa ve de eğer erkeğine bağımlı değilse anında kapanıverirler susarlar, kafasına silah dayasan bir daha asla konuşmazlar, konuşamazlar. Çünkü sorundaki gerçeği görmüştür, o gördüğünün kelimesi yoktur, kelimesiz görmüştür; kadın bu yüzden konuş(a)maz.
İlişkiyi bitirirken ilişki bitti bile demez. Durum ortada neyini konuşacaksın, spikerlik yapmanın lüzumu yok.


Bu sahnede duralım. Başka okumalardan da biliyoruz ki eski insanlar hikayelerle iletişim kuruyordu, anlıyordu, kavrıyordu.
Yeni insanlar farklı mı? Bildiklerimiz okuduklarımızdan ibaret. Bir şeye, duruma baktığımızda okuduklarımızı görüyoruz. Sorun ne ki? Gerçeği görmüyoruz.
Tam da bu kavşaktan geçenlerde bitirdiğim Dişi Aslanın İtirafı romanına dönelim diyorum: Batı felsefesiyle eleştirildiğine alışkın olduğumuz modernlerin Afrika algılamalarıyla eleştirildiği-felsefesiyle değil yani, felsefe ölü bir dildir gündelik yaşama bir şey söylemez- Dişi Aslanın İtirafları romanından bir sahne: Bu sefer dedeyle küçük kız sohbet ediyor. Afrika'nın köyünden okuma yazmaya düşkün olan küçük kız dedesine "aralıksız yazıyorum okumak ister misin" diyor. Dede dediği efsane avcı ve bilge biri. Bakın ne cevap veriyor dede: " Hayır sevgili kızım. Okuyamam. Eğer okursam dünyayı görmeyi bırakırım."