Gölgelerin gücü Adına
Fani bir insan evladının Japonya ile ilgili izlenimlerini dile getirmesi kolay değildir; Japon kültürü ile ilgili hiçbir unsur önünüze apaçık serilmez. Her şey dolaylıdır, bol katmanlıdır, görünenin altında nice görülmeyenler vardır, sükunetin gerisinde ne fırtınalar kopmaktadır. O yüzden düşüncelerinizi kelimelere dökmekte zorlanırsınız, hatta ifade etmekten, yargıda bulunmaktan çekinirsiniz. Bazen bir suç ortağı ya da sizi destekleyecek görgü tanığı ararsınız, “bak o da öyle düşünüyor” demek istersiniz. Geçenlerde Junichiro Tanizaki’nin “Gölgeye Övgü” kitabını okurken aynen böyle hissettim; Japonya ile ilgili kafamda dönüp duran, nasıl ifade edeceğimi bilemediğim bazı konuları Tanizaki’nin kaleminden okumak çok keyifli oldu.
Bırak(ma) güneş içeri girsin! Yanlış anlaşılmasın, Tanizaki Japon edebiyatının en büyük 5-10 yazarından biri, o yüzden benim “Bakın işte, Tanizaki de benim gibi düşünüyormuş” demem hadsizlik olur; sadece kafamda değişik yönlere doğru uçuşan bazı fikirleri toparlayıp etkileyici bir şekilde ifade etmiş olması karşısında saygıyla eğilirim. Japonya hakkında izlenimlerimi paylaştığım üç tane kitap yazdım madem, kendime şahit gösterebileceğim saygın bir isim bulayım bari… Kafatasımın diplerindeki gölgelerin içinde, karanlıkta kalmış düşüncelerimi gün ışığına çıkarmış ünlü bir yazardan destek almanın keyfi ile konuya gireyim.
Konu tam da “karanlıkta kalan düşüncelerin gün ışığına çıkması” ile ilgili zaten; sorun, onların gün ışığına çıkarılması değil, karanlıkta kalarak o soluk, belli belirsiz varoluşlarını, üzerimizdeki sakin, rahatlatıcı etkilerini sürdürmeleri. Tanizaki’nin bahse konu kitabının ismi “Gölgeye Övgü” ve 60 sayfalık, ince bir eser. Tanizaki bu kitapta ışık ve gölge, parlaklık ve matlık, kendini sürekli belli eden bir görünürlük ile gizleyen bir tevazu üzerinden Japon toplumu ile batı dünyası arasındaki kültür ve düşünce biçimi farklılıklarının bir kısmını “aydınlatıyor”. Aydınlatma derken biraz da çekiniyorum, zaten amaç bu farklılıklara projektör tutup okuyanı kör etmek değil, tam tersine hafif, dolaylı bir huzme ile dikkatimizi uyandırmak.
Tanizaki, argümanlarına Japon geleneksel mimarisinin özellikleri ile başlıyor; ona göre Japon mimarisinin en önemli özelliği geniş saçaklarla tanımlanmış, derin ve yoğun gölgelerin yer aldığı mekanlar. Bir japon yapısına ilk bakışta sazdan, kiremitten çatıları gözünüze çarpar ve altında barındırdığı gölge esastır. Hatta Tanizaki’ye göre ilk önce çatı tasarlanır, inşa edilir, gerekli olan karanlık ve gölge oluşturulduktan sonra inşaatın kalanına geçilir, kapılar, duvarlar, diğer yapı elemanları usturuplu bir şekilde gölgeye yerleştirilir. Batı tarzı evlerin tasarımında mekanın olabildiğince ışık alması, doğal yoldan aydınlanması esasken, Japon evi için gölgelerin yarattığı ışık oyunlarını öne çıkaran bir tasarım tercih edilir. Tanizaki’nin bu savları o derece kabul görmüştür ki, 2020 Tokyo Olimpiyatları için ana stadyumu tasarlayan ünlü Japon mimar Kengo Kuma, stadyum tasarımının teması olarak gölgeyi seçtiğini, geniş gölgeler yaratacak bir proje üzerinde çalıştığını ve bunu Tanizaki’nin Gölgeye Övgü’sü üzerine tasarladığını yazmış.
Tanizaki, batı kültüründe özellikle mimarinin en büyük müttefikinin ışık olduğunu ileri sürer. Japon kültürü ise tevazuyu, dinginliği, sessizliği öne çıkarmak için gölgelere sığınır. Kültürünü sadelik ve doğallık üzerine kuran Japonlar için fazla ışık ortamın doğallığını, huzurunu bozar ve mekanın çevresi ile bütünselliğini zedeler. Tanizaki, o pırıl pırıl, bembeyaz fayansları sevmez; ışık her yüzeyden parlayarak üstünüze saldırmamalı, tam aksine mekana yavaşça, süzülerek girip belli bir olgunluğa eriştikten sonra sizinle buluşmalı. O yüzden geniş saçaklar, uzun koridorlar, opak duvar ve kapılar, mat boya ve dekorasyon makbüldür. Yapay ve parlak ışıklandırma Japon dinginliğinin, wabi-sabi prensibinin baş düşmanlarındandır. Işık bir eve girdiğinde saz, ahşap, kağıt gibi yapı elemanlarına çarpa çarpa yorulmalı, evcilleştirilmeli ve iç mekanlara ulaştığında objeleri ancak belli belirsiz aydınlatabilecek dermanı kalmalıdır. Dekorasyon amaçlı kullanılan objeler ve mimari ögelerin de tek amacı, gerekli gölgeleri yaratmak, odaya derinlik ve anlam verecek derecedeki loşluğu oluşturmaktır. Tanizaki’ye göre “Doğu’nun Gizemi” denilen şey, böyle bir karanlığın barındırdığı “tekinsiz sükunet”tir.
Tanizaki der ki, objelerin ışığı yansıtma veya soğurmalarına göre özellikleri de ne derece değerli ve arzulanır olduklarını belirler. Örneğin, batı kağıdını çok beyaz ve parlak bulan Tanizaki, Japon usulü kağıdın opaklığını, ışığın gerektiği kadarını soğurarak kendine has doku ve görünümünü kazanmasını över. Aynı şekilde, kağıt kapılar, duvarlar da mimaride ışığın terbiye edilmesini, gereli aydınlık/gölge dengesinin yakalanmasını sağlarlar. Tanizaki bir başka örneği gümüş takımlarla verir; batı kültürü her daim gümüşlerin pırıl pırıl parlamasını sağlayacak şekilde temizler ve parlatırken, Japon için gümüşün kararması, o çiğ ışıltıdan kurtulması makbuldür. Mücevher ve değerli taşlarda da benzer durum vardır; Çin ve Japon kültürü yeşim taşı gibi opak, ışığı belli derecede emen/soğuran taşları kıymetli görür. Ona göre bir yeşim taşı, binlerce yıldır ışığı damıtarak içinde onun özünü korumuştur. Öyle ki, Tanizaki’ye göre Japon mutfağı bile aydınlık, ışıl ışıl bir salonda tüm özelliğini, hatta lezzetini kaybeder; görselliğin ön planda olduğu bir mutfak olarak gerekli loşluğun, gölge oyunlarının sağlandığı bir salonda servis edilmesi şarttır.
Tanizaki’yi okuduktan sonra Japonya albümüme bir kez daha baktım; Japonya’da bulunduğum yıllarda elimde basit bir fotoğraf makinesi ile amatör zevkimi köreltecek kadar resim çekerek geziyordum. Haliyle, gittiğim bir çok yerde, özellikle kapalı mekanlarda derin, koyu gölgelikler, dışardan gelen ışıkla keskin kontrast oluşturan loş hacimler beni kızdırıyordu. Şurada iki fotoğraf çekeceğiz, flaşımız da yok, ne olur sanki ortamı biraz aydınlatsanız… derken, zamanla Japon kültürünün size kendisini kısık sesle, yavaş yavaş tanıttığı dolaylı anlatımı ile gölgelerin, loşluğun yarattığı sükuneti, doğal ışık ile kontrastı, karanlığın sağladığı huzuru benimsiyor ve ışıkları kapatıyorsunuz. Japon kültürünün ışık ve gölgelerle kurduğu girift ilişkiden bir demet fotoğrafımla baş başa bırakayım sizi…
Onur'un Seyir Defteri
Onur Ataoğlu's Blog
- Onur Ataoğlu's profile
- 15 followers

