Paris'in Azizeleri

Geçenlerde Netflix’te Emily in Paris namlı diziyi temaşa eyliyorduk; çoğunuz denk gelmişsinizdir, gençliğimizin rock müzik ikonlarından, pek sevip saydığımız Phil Collins’in kalın kaşlı, giyinip kuşanmayı çok seven bir kerimesi var, Lily Collins. Bu arkadaşımızın başrolünde oynadığı dizide, bir süreliğine Amerika’dan Paris’e çalışmaya gelmiş hoppidik bir genç kızımızın başından geçen komik olaylar, gönül ilişkileri falan konu ediliyor. Dizinin arka planında ise nefis şehir manzaraları, Paris’in krem dö la krem kesiminin lüks ve chic hayatları var. Sabun köpüğü bir rom-com dizi olsa da, iki halkın genel olarak hayata ve iş yaşamına, alışkanlık ve prensiplerine dair gayet güzel saptama ve eleştiriler de var. Americanne vs. Parisienne style!

Paris'in AzizeleriDizinin geçenlerde seyrettiğim bir bölümünde, Paris’in ortasına hançer gibi sapladıkları Dönme Dolap konu ediliyordu. Madem Londralılar şehrin göbeğine “London Eye” yaptı, bizim neyimiz eksik diyerek kolayca sökülüp takılabilen, böylece oradan buraya taşınabilen bir dönme dolabı Parisliler Concorde meydanına kondurdu. Dönme Dolap şu sıralarda Louvre Sarayı’nın yanında hizmet görüyor. Efendim, dizideki ablaların iddiasına göre, dönme dolaba binip havada tur atarken (afedersiniz) sekz yapmak çok moda imiş; fantezi sahibi çiftler sırf bu amaçla dönme dolaba biniyormuş! Yahu, her tarafı cam, diğer yolcuların içeriyi rahatça görebileceği şeffaf, ufacık, rahatsız bir kabinde ne keyif alıyorsun? Etrafı seyret, aşağıdaki Louvre Sarayı’nın muhteşem mimarisine, Seine nehrine bir bak, sekzini de git otelinde yap be adam!

Şimdi, izleyicilerin de kolayca fark edebileceği üzere Emily in Paris dizisi aslında tam bir Paris reklamı; şehri olanca güzelliği ile tanıtıp turist (özellikle paralı, lükssever turist) çekmek için finanse edilen bir dizi. Turizm epeydir Paris’in en önemli sektörü ve tüm şehir turizmden gelecek paraya bel bağlamış durumda. Nitekim Paris bu anlamda matbaa gibi ve maaşallah para basıyor. Tabii hem araya pandemi gibi seyahatlerin durma noktasına geldiği bir dönem girdi, hem de turizm/gezi piyasasında rekabet yoğunlaştı. O yüzden Paris yeni ataklarla turizm alanındaki liderliğini sürdürmek niyetinde; 2024 olimpiyatları da bunun bir göstergesi. Bilirsiniz, tarih boyunca toplumları, şehirleri koruyan azizler (ve azizeler) başlarında bir hale ile simgelenirler. Kutsal kişilerin hale’lenmesi, hinduizmden antik yunana, budizmden Hristiyanlığa bir çok din ve kültürde görülen bir arketip. Hele ki Hristiyanlıkta İsa’ya atfedilen Logos ve “let there be light” ayeti ile pek bir uyum sağladı. Hale, bazen tek bir halka ile gösterilirken, daha etkileyici olması istendiğinde, söz konusu kişinin başında odaklanan ışık huzmeleri ile sembolize edildi. Hristiyanlık, sıradan insanların da gösterdikleri yararlılıklar, mucizeler aracılığı ile azizlik mertebesine ulaşmalarına imkan tanıyan bir din; o yüzden bir faninin artık “aziz” olduğunu başında hale ile betimlenmesinden anlayabiliyoruz. Tekrar Paris’e dönecek olursak; şehrin kaderini değiştiren, yok olmaktan kurtaran iki büyük azizeden söz etmek gerekir. Birincisini mutlaka duymuşsunuzdur; Jeanne D’Arc; Fransa ile İngiltere’nin bitmek bilmez yüzyıl savaşları esnasında, Fransızlara cesaret ve motivasyon aşılayan, halkı gaza getirip direnişi canlandıran, Orleans kuşatması kahramanı yüce katolik azizesi. Aslında yaşarken kıymeti pek bilinmemiş, İngiliz destekçisi gruplar tarafından Fransa’nın kuzeyinde bir engizisyon mahkemesinde yargılanmış. Hem erkek kıyafetleri giyip elinin hamuruyla savaşlara katıldığı için (asıl sebep) hem de gaipten (Tanrı’dan) sesler duyup ona göre hareket ettiği, yani cadı olduğu iddiasıyla (her zamanki sebep) mahkum edilmiş ve daha 19 yaşındayken diri diri yakılmış. Fransa, Jeanne D’Arc’ın hakkını çok sonraları teslim etmiş ve şimdilerde Paris’in en kutsal azizesi ve Paris’te St. Agustine Kilisesi önünde etkileyici bir heykeli var. Heykelin başında hale yok tabii, ama heykele “belli bir açıdan” yaklaşırsanız, azizemizin kilisenin vitraylarından ödünç aldığı haleyi göreceksiniz. Gelelim Paris’i yok olmaktan kurtaran, ona sahip olduğu zenginliği, refahı veren ikinci azizeye. Bu azize Katolik değil; aslında daha soyut, sembolik, kavramsal bir azize. Kendileri Yunan mitolojisine ait anonim bir peri. Zamanında büyük ihtimalle güzel sanatlarla, şiirle, edebiyatla, müzikle ilişkilendirilmiş bir peri, ama günümüzdeyse (benim uydurmamla) bir turizm perisi. Çünkü Paris’in bugünlerde bir periden beklentisi olsa olsa turizm gelirleri. O yüzden, yazının başında bahsettiğim dönme dolabı Louvre’ın yanına taşımışlar. Tuileries bahçesindeki bu peri, ya da azize heykeline yine “belli bir açıdan” yaklaştığınızda başının çevresindeki haleyi görebilirsiniz. Bu seferki halemiz ise, kitle turizminin en önemli sembollerinden dönme dolabın boru aksamı. Parislileri, şehirlerini yok olmaktan kurtaran bu iki büyük azizenin hatıraları karşısında saygı göstermeye davet ediyor, turizm perisinin halesinde zekz yapmamalarını rica ediyorum.Onur'un Seyir Defteri
 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on June 02, 2023 01:52
No comments have been added yet.


Onur Ataoğlu's Blog

Onur Ataoğlu
Onur Ataoğlu isn't a Goodreads Author (yet), but they do have a blog, so here are some recent posts imported from their feed.
Follow Onur Ataoğlu's blog with rss.