Kutsalıma Dokunma
Geçenlerde yazdığım kitap tanıtımında kilise, endüljans, azizler, mucizeler ve din/tanrı ticaretinden bahsettikten sonra (bakınız bir önceki paylaşım) Netflix'te karşıma bir belgesel çıktı; Mysteries of the Faith (İnancın Gizemleri) Zamanlama manidar! Bu ilahi bir mucize, göklerden bir işaret değil de nedir? Haleluyaaa! Oturup bir iki bölüm seyrettim hemen, oldukça ilginç bir belgesel, netflix'cilerde konuyu biraz sündürme huyu var ama olsun artık. Efendim, hikayelerin biri şöyle başlıyor; 1506 yılında İtalya'nın ufak bir dağ köyüne (Manoppello) bir hacı geliyor. Elinde tülbent gibi bir peçe, peçenin üstüne bir insan yüzü silueti çıkmış, kim olabilir, tabii ki İsa. Keşiş, bunu köyün papazına veriyor, papaz duygulanıp hüngür hüngür ağlıyor, kafasını bir kaldırıyor, hacı ortadan kaybolmuş! Mucize! Demek ki o hacı insan görünümünde bir melekti.
Göklerden inen bir "melek" İsa'nın peçesini bu küçük köye getirmeyi tercih etmiş Ardından mucizenin hikayesi yazılıyor. İsa çarmıha gerilip öldükten sonra bir mağaradaki mezarına taşınıyor, kefene sarılıp yüzüne bir peçe örtülüyor ve mağaranın girişi büyük bir kaya ile kapatılıyor. Üç gün sonra mağaraya gelen iki havari bir bakıyor, mağaranın ağzı açık, içeride kimse yok! Ne olmuş olabilir? Tabii ki İsa dirilmiş. Nasıl dirilmiş? Mağaraya intikal eden kutsal ruh (teslisin üçüncü ögesi) öyle güçlü bir ışıkla parlamış ki, İsa'nın sureti peçeye işlemiş. Hani fotokopi makinalarında çok güçlü bir ışık kağıdı tarar ve orijinalin kopyası ışığa duyarlı fotoreseptörler yoluyla kağıda işlenir, aşağı yukarı aynı mekanizma...
Neyse, işin teknolojisi 2000 yıl önce farklı olabilir ama sonuçta İsa'nın suretinin nakşolduğu bu peçe gizemli bir "melek" tarafından 1500 yıl sonra Manoppello köyüne getirilir. Melek niye Vatikan'a, Venediğe, Madrid'e, Paris'e gitmemiş diye sormayın, hikmetini siz anlayamazsınız. Neyse efendim, köy bu mucizevi "kutsal emanet"i sahiplenir. Bir süre sonra peçe, bölgedeki capuchin keşişlerinin himayesine geçer ve büyük bir saygı ve gizlilikle korunur. Capuchin keşişlerini bilirsiniz, dünya kültür tarihine en büyük armağanları cappuccino olan bu azizler münzevi, mütevazi bir hayat sürer. Kapuçino, bir rivayete göre bu keşişlerin kahveye süt katmasıyla bu ismi almıştır. Diğer (ve daha akla yatkın) teoriye göre, kahveye süt katıldığında rengi aynen bu keşişlerin açık kahverengi cüppesini andırdığından, kahveyi sek içen fanatikler "bu ne lan, kahveyi kapuçin keşişine çevirmişsiniz" diye süt katanları eziklemiştir.
Manoppello İsa'sı; tarz olarak bulunduğu dönemin ekolüne uysa da biz onun birinci yüzyıldan kaldığını "biliyoruz". Neyse, konuyu feci dağıttık, İsa'nın yüzü nakşolan peçeye dönelim; şimdi bu hristiyan aleminde kutsal objelerin yeri çok büyük. İslam'da da kutsal emanetler var tabii, ama hristiyanlarda işin boyutu kat be kat fazla. Kefeninden parçalar mı istersiniz, çarmıhından kıymıklar mı, kutsal kaseler mi, offff... Dan Brown'a sorun anlatsın. Peki, bu objeler kendisine asla şirk koşulmasını istemeyen, her yerde hazır ve nazır, herkesi duyan, işiten tanrı fikriyle nasıl bağdaşıyor? Netflix belgeselinde bu durumu açıklamaya çalışan teologlar, akademisyenler vardı ve nasıl kıvıracaklarını şaşırmış bir şekilde lafı geveliyorlardı.
Efendim, tanrı sizin duanızı zaten işitirmiş, ama bu kutsal objeler vasıtası ile sesinizi "daha güçlü" duyabilirlermiş (örneği var, şefaat ya resulullah diyen Evliya Çelebi'nin sesi kısık çıkınca seyahat bahşediliyor) Veya, bu emanetler vasıtası ile dualarda bir çeşit kestirme yol, ayrıcalık elde edebiliyormuşsun. En basit tanımıyla, havaalanlarındaki fast track hatlar gibi, diğeri pasaport kuyruğunda yarım saat bekliyor, sen VİP olduğundan vızt diye geçiyorsun. En masum açıklama, insanların soyut bir inanç yerine, somut objeler ve onlara yüklediği anlam sayesinde kendilerini tanrıya daha yakın hissedebilmeleri... Yanlış anlaşılmasın, kutsal objelere gösterilen bu bağlılık "inanç" düzeyinde kaldığı sürece benim bir itirazım yok, ama önce putlaştırıp ardından ticareti başladığında sanki inanılan tanrı konseptine 180 derece ters bir konuma düşülüyor.
Manoppello halkı zaman zaman bu peçeyi ayinlerde kullanıp mübarek varlığı ile manevi destek alıyor. Peçeye işleyen resme baktığınızda İsa'nın kafasının normal bir insandan haylice iri olduğu anlaşılıyor, ama o kadarını karıştırmayın artık. Bir de peçedeki İsa sureti, o yıllarda bölgede hakim olan resim stillerine çok benzerlik gösteriyormuş ama lütfen şeytanın aklımıza böyle şüpheler sokmasına izin vermeyelim. Tabii bazı zındık İtalyanlar yine de bu peçenin gerçekliğini sorgulamak istemiş. Hala öğrenemedi bu münafıklar, iman konusu bir objenin varlığını, ontolojik gerçekliğini tartışmak abes değil midir? Belgeselde kutsal emanetlere can-ı gönülden inanan bir rahiple konuştular, adam dedi ki "tanrının ve İsa'nın varlığına bir kanıt olmadan inanıyordum, gelip bu peçeyi fiziken görünce emin oldum". Yani sen adama bizim varlık düzlemimizden bir obje göster, kutsal de, gerisini merak etme. Ama yine de "şu peçeyi bir verin, bilimsel olarak o döneme ait olup olmadığına bir bakalım" dediklerinde kapuçin keşişleri (doğru tahmin ettiniz) peçeyi asla vermemiş ve pozitivist materyalist kafirler konunun üzerine koyu bir kahve (kapuçino olmayan) içmişler.
Kapuçino cüppeli kapuçin keşişleriBelgeselde köy sakinleri ile röportajlar var. Hepsi köylerini şereflendiren bu kutsal obje sayesinde hayatlarının nasıl değiştiğini, ne muhteşem mucizelere tanık olduklarını anlatıyorlar. Başlarına gelenler asla tesadüf veya hayatın olağan akışı değil, ama tanrı veya oğlunun köydeki cisim üzerinden hayatlarına dokunuşu, müdahale edişi. Kesin bilgi. Tereddütsüz. Köydeki bir elemanın babası, 2. Dünya Savaşı ertesi çalışmak için Belçika'ya bir kömür madenine gitmiş. Yer altına ineceği bir gün rahatsızlanmış, doktor biraz dinlenip akşam vardiyasında madene inmesini tavsiye etmiş. Adam dinlenirken bir göçük olmuş ve 260 masum işçi hayatını kaybetmiş. Eleman diyor ki, tam madene inecektim, ciizıs beni kenara çekip kurtardı. Yav iyi hoş da, orada korkunç bir şekilde ölen 260 kişi kafir miydi? Bu nasıl bir ciizıs, bildiği bir felaketten köylüsünü çekip kurtarıyor, "yaw bırak diğerleri insin yer altına, sen sesini çıkarma, geç otur şuraya" diyor? Hemşericilik, tanıdık kayırma göğün yedinci katına kadar sirayet etmiş olabilir mi?
İsa'nın çarmıhtan indirilip defnedildiği, üç gün sonra dirilerek sırra kadem bastığı mağaraKutsal emanetler dünya üzerinde öylesine yayılmış ki, özellikle eski/katolik coğrafyada İsa'nın bir şeysi olmayan köy, kasaba yok denecek kadar az. Belgeselde yahudi bir akademisyen ile röportaj vardı, adam bu konular üzerine epey araştırma yapmış; en yaygın kutsal objelerin başında İsa'nın çarmıhından parçalar geliyormuş. İnanışa göre bizim İstanbullu Konstantin'in (hristiyanlığı resmi din kabul eden) annesi, çok dindar bir madonna, ve Kudüs'e gidip İsa'nın çarmıhını buluyor, çarmıh küçük parçalara ayrılıp tüm dünyaya yayılıyor. Yahudi akademisyenin biraz da sarkastik yorumuna göre, dünyada kutsal çarmıhtan geldiği iddia edilen tahta parçalarını toplasan değil İsa'nın gerildiği çarmıhı, büyük bir ahşap kulübe bile inşa edebilirmişsin. Olsun o kadar, İsa'nın en büyük mucizesi ekmek ve balığı çoğaltmak değil miydi, biraz da çarmıh çoğaltsın.
Notre Dame yangınından bir "mucize" eseri kurtarılan bir diğer kutsal obje, Romalı askerlerin aşağılamak amacıyla İsa'nın başına taktıkları dikenli taç. Altın kaplamalı, süslemeli, işlemeli aksesuarları o dönemden olmayabilir...Tabii ki hristiyanlık ve müslümanlık inançlarında objelere atfedilen kutsallığı şiddetle reddedenler de var. Onlara bakılırsa, bunca peygamber tek tanrı inancını, ona fiziksel (veya ruhani) bir şirk koşulmamasını tebliğ etmek için bu dünyaya geldi, mücadele etti, işkence gördü, hatta canını verdi. Ama taaa Musa'dan itibaren bazen putperestlik, bazen de politeizm en küçük delikten, en ufak çatlaktan tek tanrılı dinlere sızmaya devam etti; Musa 10 emirin yazılı olduğu tabletleri almak için dağa çıktığında, birkaç günlüğüne başıboş bıraktığı kavmi hemen bir buzağı heykeli yapıp tapınmaya başladı. Musa da dağdan indiğinde deliye döndü tabii... Harari de Sapiens kitabında güzel bir benzetme yapmıştı; Hristiyanlığın kapıdan kovduğu tüm pagan tanrılar, yıllar içinde aziz, melek, vesaire olarak baca ve pencerelerden geri girdi. İnsanların inançla ilgili böyle bir zaafiyetleri var demek ki; o yüzden dünya üzerindeki en yaygın inanç tektanrılı dinler mi, yoksa putperestlik mi tartışmak gerek. Sözün kısası, en iyisini kapuçin keşişleri yapmış; kahveye biraz süt katacaksın, mis gibi... ne o öyle katran gibi içiyorlar? Bu dünyada kahveyi bile markalaştıran, kutsallık atfeden, müridi olan, ritüeller geliştiren, neredeyse tapan insanlar oldukça tanrıya daha ne şirkler koşulur göreceğiz...
Onur'un Seyir DefteriOnur Ataoğlu's Blog
- Onur Ataoğlu's profile
- 15 followers

