Delilik Quotes

Quotes tagged as "delilik" Showing 1-15 of 15
Erasmus
“İnsanların çoğu aslında delidir, hayır şöyle demeliyiz, çeşitli şekillerde delirmeyen kimse yoktur, bu yüzden zorunluluk benzerini benzeriyle buluşturur.”
Desiderius Erasmus, Praise of Folly

Mine Söğüt
“Yapma doktor, bir şarkı hiç ölür mü?”
Mine Söğüt, Deli Kadın Hikâyeleri

Erasmus
“Ya da yaşamın boyunca hem kendine hem de başkalarına karşı duyduğun sorumluluğu terbiyeli şekilde yerine getirebilir misin (çünkü terbiyeli davranış sadece bir yetenek değildir, her eylemin başıdır), elinde her an sana yardıma hazır, şu benim ikizim ve vekilim 'Kendini Beğenmişlik' olmasa? Her fırsatta tam anlamıyla benim rolümü üstlenir kendisi. Çünkü insanın kendini beğenmesi kadar delice bir şey olabilir mi? Kendine hayran olması kadar? Ama insan kendini beğenmese, makul, hoşa giden ve terbiyeli bir davranış sergileyebilir mi?”
Desiderius Erasmus, Praise of Folly

Jonathan Swift
“Anlamadığınız bir insanı "delidir" diye nitelemek o kadar kolaydır ki!”
Jonathan Swift, Gulliver’s Travels

Ozan Önen
“Güzellik, aklımızı kaybettirebilecek ölçüde güçlü ve baştan çıkarıcı bir terör olayının başlangıcıdır ama öylesine güçlüdür ki bizi yok etmeye tenezzül dahi etmez.”
Ozan Önen, Babam Beni Şahdamarımdan Öptü

“...aklı bir şey icat etmeli ölmemek için.Çıldırmayı.Ölüme denk bir şey olmalı bu.Zihnini öldürmeli.Zihin dağılmalı ki -dağılmalı çünkü kaldıramıyor ve eziliyor ve dayanamayacak- hayat sürsün.Kalp mesela niçin kriz geçirir?Çünkü dayanabileceği eşiği aşmıştır.İnsan aklı çıldırmayı icat eder aslında.Kalp gibi.Krizi.Daha fazlasına dayanmasın diye iptal edilir.Öyle de düşünmüş müydün İsa,doğru söyle.Çünkü daha fazla dayanması ölmesinden veya durmasından daha zor...”
Selahattin Yusuf, İsa Hanginiz?

Mehmet Murat ildan
“Kendini insanların deliliklerinden tamamen izole etmek istediğin zaman, ıssızlığın ortasında yüksek dağların yanı başında ahşap bir kulübe bul! Orada, taze rüzgârların, gizemli seslerin ve hoş kokuların yanı sıra en kıymetli şeyi bulacaksın: Özgürlük!”
Mehmet Murat ildan

Samuel Beckett
“Kardeşlere gereksinme duyduğunu asla kabul etmemişti. Ama duyuyordu işte. Ardında bıraktığı yaşamla, ona taze umutlar yeşerten henüz başlamadığı yaşam arasında duyumsadığı bu (psikiyatrik/psikotik) çelişki içinde, ikinciden yana koyuyordu tavrını. İlk izlenimleri (hep en iyisidir), iyi şeyler umut etmesi, hastalarla arasında benzerlikler kurması gibi şeyler güçlendiriyordu kanısını. Geriye yalnızca dayanaklar bulmak, bunları yalanlamaya çalışan bütün öteki unsurları ortadan kaldırmak kalıyordu. Zor ama keyifli bir işti.

Koğuşlarda geçen her saat, hastalara duyduğu saygıyı ve sağlıklı bir aklın göstergesini dış gerçeklikle kurulan ilişkiye bağlayan sahte bilimsel yaklaşıma duyduğu tiksintiyi artırıyordu zorunlu olarak. Her geçen saat artırıyordu.
Dış gerçekliğin doğası anlaşılmaz kalıyordu. Bilimin erkekleri, kadınları ve çocukları veriler önünde boyunlarını bükmek zorunda kalıyordu, ister istemez. Dış gerçekliğin ya da kısacası gerçekliğin tanımı, tanımlayanın duyarlılığına göre değişiyordu. Ama hepsi, bu gerçeklikle temasa geçmenin, temas ne kadar üstünkörü olursa olsun, ender görülen bir ayrıcalık olduğunda birleşir duumdaydı.
Bu anlayışın ışığında hastalar gerçeklikten, ortalama birinin gerçekliğinden, ağır vakalarda gözlemlendiği gibi bütünüyle olmasa da en azından bazı temel noktalarda “kopmuş” olarak tanımlanıyorlardı. Tedavinin işlevi hastayı kendi küçük, özel çöplüğünden çıkarıp muhteşem dünyanın merak, sevgi, nefret, tutku, sevinme, ağlama gibi farklı unsurlarıyla, paha biçilmez ayrıcalığına yeniden kavuşacağı ve kendisinden hiç de farklı olmayan ötekilerle akılcı ve dengeli biçimde avunacağı duruma getirmek ve aradaki uçurumu kapamaktı.

Ama bütün bunlar, psikiyatrların sürgün diye tanımladığı bedensel ve ussal deneyimi barınak; iyiliksever bir dizgedan kovulmuş olarak değerlendiren, hastalığı da müthiş bir fiyaskodan kaçmış kişiler olarak gören Murphy'yi çileden çıkarıyordu. Eğer aklı günlük olayları yorulmak bilmeyen bir araç gibi alt alta yazıp toplayan şaşmaz bir yazarkasa olsa, o zaman kuşkusuz aklın yitimine üzüntü duyabilirdi. Ama böyle olmadığına göre, aklı diye adlandırdığı şey bir araçtan çok, içinden kendinin soyutlanmış olduğu günlük olayların bir izdüşümü biçiminde ortaya çıktığına göre aklın yok oluşunu, zincirlerinden kurtulmayla özdeşleştirip alkışlamasından daha doğal ne olabilirdi?
Murphy'nin saplantısının basitleştirdiği ve çarpıttığı çelişki o halde büyük dünyayla küçük dünyayı temelde karşı karşıya getiriyordu. Hastaların etkisiyle ikincisini, psikiyatrların zorlaması ile ilkini yeğleme arasında kararsızca dolanıyordu. Kararsızlık yalnızca olgular düzlemindeydı. Yalnızca olgular. Seçimini yapmıştı o. "Ben büyük dünyadan değilim, küçük dünyadanım" nakaratı Murphy için epey eskilere dayanıyordu ve olumsuz bir inanca, daha doğrusu olumsuz iki inanca dönüşmüştü. Bir kere mağarasının mutlu manzaralarını gördükten sonra bırakın bunları geliştirip işlemeyi, fiyaskolara nasıl dayanabilirdi? Arnold Geulincx’in güzelim Latincesiyle söylediği gibi: Ubi nihil vales, ibi nihil velis.

Ama hiçbir değer taşımadığı bir yerde, hiçbir şey istememesi yeterli olmuyordu, bir adım daha atıp yalnızca kendisini sevebilecek bir ussal aşkın dışında kalan her şeyi yadsıması da yeterli olmuyordu çünkü sevilecek başka yanı yoktu. Bu hiçbir zaman yeterli olmamıştı ve yeterli olabileceğine ilişkin hiçbir belirti göstermiyordu. Bu özellikler ve öteki ikinci derecede önemli şeyler, maddesel düzlemde destek bulsalar (örneğin sallanan iskemle) ve kendileri için her yönde baskı yapsalar da istenen kararın kesinleşmesini başaramazlardı. Parçalanmışlığı sürüyordu; Celia'ya, baharatlı ekmeğe ve benzeri şeylere duyduğu zayıflık bunun göstergesiydi. Tek parçada bütünleşme olanaklarından yoksundu.”
Samuel Beckett, Murphy

Ozan Önen
“Buralarda kimseler okumuyormuş gibi yazmanın riskleri var, bir nevi delilik bu ama birine aniden ulaşıyor sözün:
Odasının ta içine.
Tam da ortasına kalbinin.
Ne büyülü...”
Ozan Önen, Babam Beni Şahdamarımdan Öptü

Ozan Önen
“Diyojen'e göre insanlarla delilik arasında bir parmak mesafe vardır: Eğer işaret parmağın havada yürürsen sorun olmaz ama orta parmağını kaldırıp da yürürsen sana deli derler.”
Ozan Önen, Babam Beni Şahdamarımdan Öptü

Ozan Önen
“Delilerin kapı zili olmaz.”
Ozan Önen, Babam Beni Şahdamarımdan Öptü

Ozan Önen
“Biz çağırmayız, davet de edilmeyiz ama bir şeyler olur ve insanlarla, hesap etmediğimiz ve edemeyeceğimiz meyanlarda, tahmin edemeyeceğimiz mecralarda aniden buluşuruz. Bu bir şölendir ve davetiyesiz girişlerle gelen kimi güzellikler, bizi kendilerine tepeden tırnağa âşık etmeyi iyi bilir. Bir delilerin kapı zili olmaz, bir de böyle anların.”
Ozan Önen, Babam Beni Şahdamarımdan Öptü

Mehmet Murat ildan
“Bazen bütün bu dünya gözüne çok tuhaf görünür, yaptığın şeyler sana tuhaf görünür, insanların davranışları, orada burada duyduğun konuşmalar, elbiseler, yollar, bitkiler, hayvanlar, yani kelimenin tam anlamıyla her şey çok tuhaf gelir sana! Ve sana daha tuhaf bir şey söyleyeyim, bu dünyaya dair hissetmen gereken duygu tam da budur, her şey gerçekten de çok tuhaftır! Her şey sana tuhaf göründüğünde kendini sakın deliymiş gibi hissetme, çünkü aslında her şey sana normal görünüyorsa gerçek delilik odur!”
Mehmet Murat ildan

Mehmet Murat ildan
“Gecenin karanlığında yıldızların senin yolunu aydınlatmak için parıldadıklarını düşünüyorsan bu romantik ve şiirsel bir düşünüştür; ama eğer yıldızların gerçekten de senin yolunu aydınlatmak için parıldadıklarına inanıyorsan işte bu megolomanlık ya da deliliktir!”
Mehmet Murat ildan