Agresyonun Mikrosu

Pazar gazete okumamı yaparken şu ekteki makaleye denk geldim. Oldukça ilginç, tam bir zamane veya zeitgeist konusu. İlk okuyuşta "wow, ne günlerden geçiyoruz yarabbim, modern hayat başımıza ne dertler çıkardı" diyorsunuz. İkinci okuyuşta da "acaba biraz abartıyor muyuz, sorunlar biz onları "sorun" olarak tanımladığımız için mi bu kadar arttı" diye düşünüyorsunuz. Belki de Demirel'in dediği gibi, meseleleri mesele yapmazsanız ortada mesele kalmaz! 

Onca modern sıkıntımızın, çağdaş travmalarımızın, depresyonlarımızın arasında başımıza bir de mikro-agresyon sorunu çıkmış. Mikro olduğu için pek fark edememişiz, ama insanlar istemeden de olsa önyargıları, bilinç altları vesaire ile karşısındakini ruhsal ve hatta fiziksel yıkıma götürebiliyormuş. Gündelik konuşmalarımızın altında bile örtülü bir saldırganlık gösterebiliyormuşuz.

okuldan çıktık, agresifiz!Hatta çoğunlukla bu saldırganlık, muhatabını övüyormuş, iltifat ediyormuş, onun iyiliğini istiyormuş görüntüsü altında kendini gizleyebiliyormuş. Hani eskiden tatil yörelerinde gezerken esnaf bize ingilizce seslenir, biz de gururumuz okşanarak "ben de Türk'üm gardaş" dediğimizde eleman "aaa, hiç de Türk'e benzemiyorsunuz" derdi de biz pek bir böbürlenirdik ya... meğer bize mikro agresyon uyguluyormuş, aslında önyargılarını kusuyor veya inceden seni aşağılıyor olabilirmiş. Yok yahu, adam sadece taklit gucci tişört satma derdinde...

Yazıya göre, çok şişman bir arkadaşınıza "biraz az ye, çok şişmanlamışsın" veya zayıf bir elemana "sağlıklı olman için bir kaç kilo alman iyi olur" derseniz bu saldırganlığa giriyor. Ama dur bakalım, kilosu hakkında küçük bir yorum yapmakla yırtamazsınız. Yapmamakla da yırtamazsınız. Çünkü çok zayıf bir arkadaşınıza "azıcık daha yesene lan" derseniz mikro agresyon, "biraz daha az ye de, rüzgarla havalanıp uç" derseniz sarkastik agresyon, anlamlı anlamlı bakıp hiçbir yorum yapmazsanız nötr agresyon, "pantolonun belinden düşmüş" derseniz dolaylı agresyon, "zayıf insanları kimse sevmez" derseniz kinsel agresyon, "erkek adam bu kadar zayıf olmaz" derseniz cinsel agresyon, "bu ne hal yahu, İsa'nın havarilerine benzemişsin" derseniz dinsel agresyon, "aşırı zayıflığın yadsınamaz bir gerçek" derseniz edimsel agresyon, görmezden gelirseniz pasif agresyon, "bu ne hal ulan" diye ensesine şaplak atarsanız fiziki agresyon uygulamış oluyorsunuz. 

Gördüğünüz gibi, ne yapsanız (veya yapmasanız) her durumda saldırgansınız. Niye? Çünkü tanımlanmış, ismi konulmuş. Modern bilimler gelişme sağladıkça giderek kompartmantalize oluyor, her şeyi tanımlıyor, boş alan bırakmıyor, bir de havalı isimler koyarak bizi hayran bırakıyor! bir yerden sonra dil ve terminoloji her şeyin önüne geçiyor, bilimsel bir jargonla diktanızı sağlamlaştırıyorsunuz. Örneğin eskiden olsa kilo almış bir arkadaşınıza "bu ne hal lan, duba gibi olmuşsun" derdiniz, veya sitem etmek için "senin yaptığını Çorum'lu yapmaz" derdiniz... buna verilecek cevap da "ne atarlanıyorsun ulan" veya "oraya gelirsem alırım paçanı aşşağı" olurdu. Şimdi ise eleman seni mikro-dolaylı-ruhsal agresyon ile suçlasa sıçtın; mahkemeye gidersiniz, bilirkişi olarak psikologlar, davranışsal koçlar, sosyologlar, nefret suçları konusunda uzmanlaşmış avukatlar falan atanır işin içinden çıkamazsınız. 

Yaa işte, daha birkaç yıl önceye kadar eve gelen arkadaşınızı sofraya davet ederdiniz. Anenanneniz de "ah yavrııım, incecik kalmışsın, süzülüp gitmişsin, yi bakayım" diye zorla iki kepçe daha çorba koyardı. Kimsenin aklına bunun agresyon veya regresyon olabileceği gelmezdi. Ama devir değişti; üstüne bir de anneanneniz "sen nerelisin evladım? haa, içinden mi" falan diye sorsa, "ah, pek de akça pakçaymışsın" dese, "felsefe bölümünde misin? ah keşke tıbba gitseymişin" yorumunu yapsa ayvayı yediniz, zavallı kadıncağıza agresyonun ne olduğunu bile anlatamazsınız. 

Artık bireyler arası ilişki sıfıra inmek zorunda. Amerika'da iş yerlerinde ne davalar açılıyor, karşı cinsten bir iş arkadaşınıza "aaa, saçını mı kestirdin, böyle daha güzel olmuş" dediğiniz anda yallah cinsel taciz üstü mikro agresyondan hapse! Bence bir şey dememek de riskli, sükut ikrardan gelir diyerek avukatını arayabilir. Yeni tanıştığınız bir kişiye nereli olduğunu, hobisini, tuttuğu takımı, sevdiği yemeği sormak bile çok riskli; hele ki dini inancı, felsefi görüşü hakkında bir sohbet artık mevzu bahis değil. Hal böyle iken ben ne diye bir insan evladıyla sohbet etmeye, muhabbet koymaya çalışayım? Yanına yaklaşmam, göz göze bile gelmem, eve gidip feysbuka bakarım daha iyi (ama orada da layk'lama sorunsalı var, yine dikkat etmek lazım, bir de emoji agresyonu ile uğraşmayalım) 

70'lerin sonlarında "mind your language" diye bir ingiliz komedisi vardı. İngiltere'de bir dil okuluna kaydolan İtalyan, İspanyol, Yunan, Hintli, Paki, Çinli, Fransız vb. 72 milletten öğrencilerin komik hikayeleri. Gülmekten katılarak izlerdik ama tabii milletler hakkında her türlü stereotip espriyi kullanırlardı. Bu esprilerden hiç biri beni italyandan veya çinliden soğutmadı, tam tersine sempatimi artırdı, kültürlerini tanımama yardımcı oldu, ama o diziyi bugün yayına koysan, aman yarabbim, yer yerinden oynar, diplomatik krizler çıkar, olay Birleşmiş Milletler'e taşınır. 

Tüm bölümleri youtube'a yüklenmiş, kaçırmayın, bir daha böyle bir mizah yapılamayacakBunun sonucunda dünya üzerinde artık mizah, humor kalmadı; hayatımız kup kuru, yavan, tatsız tuzsuz, gergin bir atmosferle kuşatıldı. Ağzından her çıkanı on kere düşünüp yirmi kere tartıp öyle konuşacaksın. Veya konuşmayacaksın. Susacaksan da tavrına, duruşuna dikkat edeceksin. Mümkünse göze görünmeyeceksin, ama niye görünmediğinin de tutarlı bir açıklaması olacak. Kısacası ne yapsan bir şekilde karşındakinin hassasiyetini incitiyor, agresyon gösteriyor olacaksın, ama en azından agresyonun hangi alt dalından yürüyeceğini ve başına daha az iş açılma ihtimalini -mümkünse- kendin belirleyeceksin. 

Daha da kısacası, dünyanın, insan ilişkilerinin boku çıktı. Ama böyle söyleyince havası olmuyor, kaale alınmıyor, biz en iyisi "dünyanın post-dışkısal normatif değerler kümesi mikro-olumsuzlamaya uğradı" diyelim...

Onur'un Seyir Defteri
 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on February 19, 2024 05:41
No comments have been added yet.


Onur Ataoğlu's Blog

Onur Ataoğlu
Onur Ataoğlu isn't a Goodreads Author (yet), but they do have a blog, so here are some recent posts imported from their feed.
Follow Onur Ataoğlu's blog with rss.