Ezgi > Ezgi's Quotes

Showing 1-30 of 31
« previous 1
sort by

  • #1
    Umberto Eco
    “Ama daha ayağı yerde bir açıklama istiyorsanız, partiye yazılmadığı için kendisini spiker olarak radyoya almadıklarını söyleyen bir kekemenin durumunu düşünün. Kendi yanılgılarımızın suçunu hep başkalarına yükleriz; diktatörlükler kendilerinden yana olanları bir arada tutmak için her zaman bir dış düşman bulurlar.”
    Umberto Eco

  • #2
    John Fowles
    “Bir budalanın düştüğü yüksekliğin öfkesiyle ölçüldüğünü biliyordum.”
    John Fowles

  • #3
    Friedrich Nietzsche
    “To live is to suffer, to survive is to find some meaning in the suffering.”
    Friedrich Nietzsche

  • #4
    Jane Austen
    “Mr. Wickham is blessed with such happy manners as may ensure his making friends - whether he may be equally capable of retaining them is less certain.”
    Jane Austen, Pride and Prejudice

  • #5
    Lawrence Durrell
    “Düşünürün görevi düşünceler ileri sürmektir, oysa azizin işi susmak, bulduğu şeyi söylememektir.”
    Lawrence Durrell

  • #6
    Louis-Ferdinand Céline
    “İşin daha kötüsü bir önceki gün ve zaten fazlasıyla uzun süredir yaptıklarınızın aynısını ertesi gün yapacak gücü nereden bulacağınızı bilememektir, bu ahmakça girişimler için, bu asla bir sonuca ulaşmayan binbir tasarı için, yıkıcı zorunluluktan kurtulma denemeleri için, her seferinde çuvallayan o denemeler için gerekli gücü nereden bulacağınızı, kaldı ki bunların hepsi de yalnızca kaderin karşı konulmaz olduğuna, duvarın dibine düşmek gerektiğine kendinizi bir kez daha ikna etmenize yarayacaktır, her akşam, her seferinde daha eğreti, daha galiz olan bu ertesi günün kabusunu yaşayarak.”
    Louis-Ferdinand Céline, Journey to the End of the Night

  • #7
    Nikos Kazantzakis
    “I hope nothing. I fear nothing. I am free.”
    Nikos Kazantzakis

  • #8
    Nikos Kazantzakis
    “This is true happiness: to have no ambition and to work like a horse as if you had every ambition. To live far from men, not to need them and yet to love them. To have the stars above, the land to your left and the sea to your right and to realize of a sudden that in your heart, life has accomplished its final miracle: it has become a fairy tale.”
    Nikos Kazantzakis, Zorba the Greek

  • #9
    Nikos Kazantzakis
    “All my life one of my greatest desires has been to travel-to see and touch unknown countries, to swim in unknown seas, to circle the globe, observing new lands, seas, people, and ideas with insatiable appetite, to see everything for the first time and for the last time, casting a slow, prolonged glance, then to close my eyes and feel the riches deposit themselves inside me calmly or stormily according to their pleasure, until time passes them at last through its fine sieve, straining the quintessence out of all the joys and sorrows.”
    Nikos Kazantzakis, Report to Greco

  • #10
    Oğuz Atay
    “Kendi sorunlarını çözemeyen bir kişinin, kusurlarının acısını başkalarına çektirmeye hakkı yoktur.”
    Oğuz Atay

  • #11
    André Malraux
    “Man is not what he thinks he is, he is what he hides.”
    André Malraux

  • #12
    Oğuz Atay
    “Benim durumum biraz karışık burada. Yerim belli değil; okuyucuyla yazar arasında bir noktada çırpınıp duruyorum. Durumumun aydınlanması için Asliye Hukuk Mahkemesi'ne başvurmayı düşünüyorum. Bana tanıklık eder misiniz Esat Ağabey?”
    Oğuz Atay

  • #13
    “Böyle bir düzen içinde insan düşünebilir mi? Büyük ve güzel şeyleri demek istiyorum. Önce eşya engel oluyor, sonra şartlar: kalorifer, hizmetçi, çocuk odası. Düşünmek için kendime daire tutsam. İçinde, düşünmeye engel olacak eşyalardan hiçbiri bulunmayan küçük bir daire. Kapıdan girer girmez ayakkabılarımı çıkarıyorum ve düşünme terliklerimi giyiyorum.”
    Oğuz Atay - Tutunamayanlar

  • #14
    “Durun yahu, ne oluyor, ne zaman demeye fırsat bulamadan elime diplomayı tutuşturuverdiler. Anlaşılan başkalarının sahteliği meydana çıkmasın diye bana da göz yummuşlardı. Çalışmadığım işlerde para kazanıp isteyerek verdiğim emekleri ziyan etmeye başladım. Böylece beni bir masanın başına oturttular. İşte kalem, işte yetki dediler.”
    Oğuz Atay - Tutunamayanlar

  • #15
    William Faulkner
    “Never be afraid to raise your voice for honesty and truth and compassion against injustice and lying and greed. If people all over the world...would do this, it would change the earth.”
    William Faulkner

  • #16
    Albert Camus
    “Should I kill myself, or have a cup of coffee?”
    Albert Camus

  • #17
    Oğuz Atay
    “(...) çok güzel kızlar varmış ve Kant'ı da su gibi okuyorlarmış diye söylentiler çıkarıyorlar, doğru mu acaba? Onları ne yazık ki karşıdan karşıya geçerken ve vapurda bacak bacak üstüne atarken ve piyasa caddelerinde gözlerini ilerde bir noktaya dikmiş yürürken göremiyoruz, nerede saklanıyorlar dersin, bak ben ortadayım, onlarda kim bilir ne isterler? Kant'ın kendisini isterler, hem de güzel bir Kant isterler, kirli çamaşırlarını bile kimselere koklatmazlarmış öyle mi? Beni şimdiye kadar otuz yedinci sayfaya kadar okudular, sıkılıp ellerinden bıraktılar, o sayfam açık öylece kaldım, o sayfada sarardım, bizim bir arkadaş vardı, kadınlara kendini acındıracaksın diye öğüt veriyordu bana, çok üzülüyorum – ne yapacağımı bilmiyorum – yalnız kaldığım için intihar etmeyi düşünüyorum diye dert yandı mı bütün kadınlar ağına düşüyormuş, sonra bir yanlışlık oldu: Bu arkadaş -başımız sağ olsun- intihar etti, benim de korktuğum anlar oluyor, insan bu güven olmaz, pencere bu kadar yakınken ve iki adım daha atınca denize düşmek ihtimali varken, korkmayın canım şey, sizi elde etmek için yalan söyledim, ben ölür müyüm? ha- ha, vicdan azabı rolünde yaşamak niyetindeyim, kendimden bahsettiğime bakmayın, asıl mesele sizsiniz, ben yaşlanıyorum, siz hep genç kalıyorsunuz, yıllardır vapura binerim, yıllardır geniş caddelerde karşıdan karşıya geçerim, yıllardır yollarda yürürüm, gördüğüm kadarıyla siz hep gençsiniz, hep güzelsiniz, yirmi yaşında kalıyorsunuz her zaman, bir bayrak yarışında olduğu gibi gençliği birbirinize devrederek ilerliyorsunuz, ben benzetme için özür dilerim, sizi yerinizden oynatacak kadar heyecanlı bir benzetme yapmayı ne kadar isterdim, bizi iyi yetiştirmediler, hep ukalalık öğrettiler, öğretenleri bir elime geçirebilsem, sizin yanınızdaki delikanlılar da yaşlanmıyor, ne garip ne karışık bir düzen bu, bazen yanınızda yaşlıları da görüyorum, sakın paraya kıymet vermeyin olur mu? Sizi onlarla gördükçe daha çok üzülüyorum, beni kırmayın olmaz mı? (...)”
    Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar

  • #18
    Murat Gülsoy
    “İnsanın insanı öldürmesi tabiattaki en korkunç cürüm olmalı. Katlanmak çok zor. Ama insanlar alışıyorlar Alex, görsen seyirlik bir hal almış çoktan.İdam sehpalarının etrafında seyyar satıcılar, çoluk çocuk gelen ziyaretçilere simit, çerez, lokum satıyor. Babalar ellerinden tuttukları çocuklarına ölüleri gösteriyorlar, insanların yüzünde akıldışı bir sırıtma var. Gülüyorlar. Delirmemek için kaçmak gerek.”
    Murat Gülsoy

  • #19
    Jim Morrison
    “That's what real love amounts to - letting a person be what he really is. Most people love you for who you pretend to be. To keep their love, you keep pretending - performing. You get to love your pretence. It's true, we're locked in an image, an act - and the sad thing is, people get so used to their image, they grow attached to their masks. They love their chains. They forget all about who they really are. And if you try to remind them, they hate you for it, they feel like you're trying to steal their most precious possession.”
    Jim Morrison

  • #20
    Fyodor Dostoevsky
    “Pain and suffering are always inevitable for a large intelligence and a deep heart. The really great men must, I think, have great sadness on earth.”
    Fyodor Dostoevsky, Crime and Punishment

  • #21
    Leo Tolstoy
    “He stepped down, trying not to look long at her, as if she were the sun, yet he saw her, like the sun, even without looking.”
    Leo Tolstoy, Anna Karenina

  • #22
    Oscar Wilde
    “Be yourself; everyone else is already taken.”
    Oscar Wilde

  • #23
    Rollo May
    “Many people suffer from the fear of finding oneself alone, and so they don't find themselves at all.”
    Rollo May, Man's Search for Himself

  • #24
    Nicolaus Copernicus
    “...Bana öyle geliyor ki, Pythagorasçılar bazılarının düşündüğü gibi, öğretilerini paylaşmaktan duydukları kıskançlıktan değil de, büyük insanlara ait böylesine güzel ve binbir zorlukla dolu keşif, maddî bir kazancı olmaksızın kalem oynatmayı sıkıcı bulan ya da başkalarının yüreklendirip örnek olmasıyla hür felsefe çalışmasına özendirilse de aklî donukluklarından ötürü filozoflar arasında tıpkı bal arılarının arasındaki erkek arılar gibi duran kişilerce hor görülmesin diye böyle yapıyordu.”
    Nicolaus Copernicus, Göksel Kürelerin Devinimleri Üzerine

  • #25
    Sylvia Plath
    “I can never read all the books I want; I can never be all the people I want and live all the lives I want. I can never train myself in all the skills I want. And why do I want? I want to live and feel all the shades, tones and variations of mental and physical experience possible in my life. And I am horribly limited.”
    Sylvia Plath, The Unabridged Journals of Sylvia Plath

  • #26
    Mahmud Shabistari
    “Küçük bir parçacıktan yolculuk etti külle;
    Tekrar dönüp düşündü aleme baktı işte;”
    Mahmud Shabistari, گلشن راز

  • #27
    Aslı Erdoğan
    “Her satırında derin bir yalnızlık gizli bir yazarın örgüt üyeliğinden yargılanması ayrı bir ironidir.”
    Aslı Erdoğan

  • #28
    Friedrich Nietzsche
    “Yazar olmaya utanan en iyi yazar olacaktır.”
    Friedrich Nietzsche, İnsanca, Pek İnsanca-1: Özgür Tinliler İçin Bir Kitap

  • #29
    Ivan Goncharov
    “Sosyeteymiş, toplummuş! Sen, herhalde kasten götürüyorsun beni bu sosyete ve toplumlara, orada olma isteğinden tümden kurtulmam için. Yaşam, ah güzel yaşam! Onu nerede aramalı? Aklın, kalbin ilgilerinde mi? Bütün bunların çevresinde döndüğü merkezi göster: öyle bir şey yok, derin bir şey, canlı bir şey yok. Bütün bunlar ölü, uyuyan insanlar, benden de kötü bu sosyete ve toplum üyeleri! Onları yaşamda sürükleyen şey ne? Bunlar yatmayıp her gün sinekler gibi, ileri geri uçuşuyorlar, ama ne için? Bir salona giriyorsun ve misafirlerin nasıl simetrik bir şekilde yerleştiğine, nasıl huzurlu ve derin düşüncelere dalmış bir şekilde kâğıt oynamaya oturduğuna şaşakalıyorsun. Diyecek bir şey yok, şanlı bir yaşam vazifesi! Hareket arayan bir akıl için mükemmel örnek! Bunlar ölü değil mi? Yaşamları boyunca oturup pineklemiyorlar mı? Neden ben evde yattığım ve aklımı valelerle, sineklerle bozmadığım için daha suçlu oluyormuşum?” “Yaşlı onların hepsi, bunu bin kez konuştuk,” dedi Ştoltz. “Daha yeni bir şeyin yok mu?” “Peki bizim iyi gençlerimiz, onlar ne yapıyor? Herhalde uyumuyor, Neva Bulvarı’nda geziniyor, dans ediyorlar? Her gün boş yere üst üste yığılan günler! Ama baksana, onlar gibi giyinmeyen, onların unvan ve adını taşımayanlara nasıl kibirle ve tarifsiz bir özgüvenle, küçümseyici bakışlarla bakıyorlar. Ve zavallılar kendilerinin kalabalıktan yüksekte olduğunu hayal ediyor: ‘Bizler, bizden başka kimsenin çalışmadığı yerlerde çalışırız; biz koltukların en ön sırasındayız, Knez N.’nin balosundayız, sadece bizi davet ettiler bu baloya’... Ama bir araya toplanınca da vahşiler gibi içip kavga ederler! Bunlar mı canlı, uyumayan insanlar? Hem sadece gençler de değil: yetişkinlere de bak. Bir araya geliyor, birbirlerini davet ediyorlar, ne büyük konukseverlik, ne iyilik, ne birbirlerine düşkünlük! Öğle yemeğinde, akşam yemeğinde görev gibi toplanıyorlar, neşesiz, soğuk bir halde, aşçılarıyla, salonlarıyla övünmek ve sonra da bıyık altından gülmek, birbirlerine çelme takmak için. Evvelsi gün, yemekten sonra orada bulunmayan ünlüleri karalamaya başladıkları zaman nereye bakacağımı bilemedim, masanın altına saklanmak istedim: ‘O aptal, bu rezil, diğeri hırsız, ötekisi komik’; sanki avlanıyorlar! Bunu söylerken bir de birbirlerine şöyle der gibi bakıyorlar: ‘Haydi çık sen dışarı, sıra sana da gelecek...’ Eğer bunlar öyleyse neden onlarla yan yana geliyorlar? Neden birbirlerinin elini böyle sertçe sıkıyorlar? Ne samimi bir gülüş, ne bir duygudaşlık ışıltısı! Gösterişli unvanlar, rütbeler almaya çabalıyorlar. ‘Benim şuyum var, ben bu oldum,’ diye böbürleniyorlar... Bu mu yaşamak? Ben bunu istemem. Ne öğreneceğim orada, ne alacağım?”
    Ivan Goncharov, Oblomov

  • #30
    Winston S. Churchill
    “A joke is a very serious thing.”
    Winston S. Churchill



Rss
« previous 1