Antropoloji Quotes

Quotes tagged as "antropoloji" Showing 1-28 of 28
Clifford Geertz
“Geçmişle ne yapılacağını bilmek zordur. Bu fantaziyi ne kadar kurarsanız kurun, veya hatırlarken ne kadar ağır nostalji hissederseniz hissedin, içinde yaşayamazsınız. her ne kadar gösterici, önerici veya tehlike habercisi olsa dahi ondan geleceği öngöremezsiniz; gerçekleşmesi yakın şeyler sık sık olmaz, ipucu vermeyen şeyler sık sık gerçekleşir. Bence, tarihten, sosyal olaylara evrensel olarak uygulanabilecek kanunlar, ölçülebilir sonuçları belirleyen demir zorunluluklar çıkaramazsınız, bunu yapmayı amaçlayan teşebbüsler nafile oldukları kadar bitmez görünse de. İçinde, mutat varoluşun belirsizliklerini çözecek ve umumî davranışın paradokslarını dindirecek ebedî gerçeklikler de bulamazsınız, ya da yine ben bulamam; doğrusu, ana senaryolar yoktur. İşe yararmış gibi görüdnüğü tek şey (belki de birincil olarak, sırf insanların neler anlattığını takdir etmenin yanında) insanın çevresinde neler olduğunu biraz daha az anlamsızca algılamak, gerçekte olanlardan görüntüye girenlere biraz daha bilinçlice tepki vermektir. Geçmişle ilgili klişelerin hepsi; özsüz olduğu, bir kova kül olduğu, başka bir ülke olduğu, geçmiş bile olmadığı, eğer hatırlanmazsa tekrarlanmaya mahkum olduğunuz, cennete doğru geri geri giderken önümüzde biriken enkaz olduğu... arasından işe yarar gerçeğe en çok yaklaşanı Kierkegaard'ın "hayat ileri doğru yaşanır ama geriye doğru anlaşılır"ıdır.”
Clifford Geertz, After the Fact: Two Countries, Four Decades, One Anthropologist

Claude Lévi-Strauss
“Antropologlar, yaşam biçimlerimizin, inandığımız değerlerin, mümkün olan yegâne yaşam biçimleri ve değerler olmadığını; başka yaşam tarzlarının, başka değer sistemlerinin de insan topluluklarının mutluluğa ulaşmasına imkân vermiş olduğunu ve hâlâ da vermeye devam ettiğini kanıtlamaya çalışırlar. Dolayısıyla antropoloji, böbürlenmelerimize gem vurmaya, başka yaşam tarzlarına saygı duymaya, bizi şaşırtan, şoke eden ya da tiksindiren başka usulleri öğrenmek suretiyle kendimizi sorgulamaya çağırır bizleri.
...
Antropoloğun kendine özgü kültürler arasındaki farklara gösterdiği dikkat ve duyduğu saygı, yaklaşımının özünü oluşturur.”
Claude Lévi-Strauss, Antropologia si problemele lumii moderne

Claude Lévi-Strauss
“Başka kültürlerden âdet alma bir olgudur; ama alınan, sebeplerin tamamını beraberinde getirmez. İthal edilen alışkanlık özümsenmez, daha ziyade katalizör rolü oynar; yani sadece varlığıyla, ikinci ortamda olası hâlde zaten mevcut olan benzer bir alışkanlığın tezahürüne yol açar.”
Claude Lévi-Strauss, We Are All Cannibals: And Other Essays

Claude Lévi-Strauss
“Kuyumculuk ve mücevheratçılık, insanların muhayyilesinin kendini özgür zannettiği sanatlardır küşkusuz. Ama en ipe sapa gelmez fanteziler bile, dünyanın bir parçası olan ve dünyayı dışarıdan tanımadan önce, salt yaratıcılık ürünü eserler verdiğini zannederek dünya gerçekliklerinin birkaçını kendi içinde seyre dalan insan zihninin ürünüdür. z”
Claude Lévi-Strauss, We Are All Cannibals: And Other Essays

Claude Lévi-Strauss
“Binyıllar üzerinden bakıldığında, insanî tutkular birbirine karışır. Zaman insanların duyduğu aşk ve nefretlerden, bağlanmalardan, mücadelelerden ve arzulardan bir şey de eksiltmez, onlara bir şey de katmaz: Geçmişi ile bugünü hep aynıdır. Tarihin on ya da yirmi asrını rastgele aradan çıkarsak, insan doğası hakkındaki bilgimizde elle tutulur bir eksilme olmazdı. Yeri doldurulamayacak tek kayıp, o asırların dünyaya getirmiş olduğu sanat eserlerinin kaybı olurdu. Zira insanlar eserleriyle birbirlerinden farklılaşır, hatta var olur.”
Claude Lévi-Strauss, We Are All Cannibals: And Other Essays

Claude Lévi-Strauss
“(...) Ama diğer yandan, "herkes kendi alışık olmadığı şeye barbarlık der". Oysa ne kadar acayip, sarsıcı, hatta başkaldırtıcı görünürse görünsün, bağlamına yerleştirilirse, iyi yönlendirilen bir aklın açıklayamayacağı inanç ya da örf ve âdet yoktur.”
Claude Lévi-Strauss, We Are All Cannibals: And Other Essays

Claude Lévi-Strauss
“Var olduğundan beri, her zaman ve her yerde "fikrinin peşine düşmek" insanın en değişmez uğraşlarından biri olmuştur. Bu alıştırma insana bir tatmin sağlar, bir yarar bulur onda; bu arayışın nereye götüreceğini sormaz kendine.
Şu bir vaıkadır: Fantastik görünümlü fikirlerin; gerçek dünyanın uzun süre gizli kalmış hangi düzeyinin yansıması olduğunun keşfedilmesi yüzyıllar, hatta binyıllar alsa bile zihne ait güçlerin olanaklarının araştırılması daima bir yere varır - bilimsel düşüncenin, özellikle de matematiğin tarihi bunu ispatlar.”
Claude Lévi-Strauss, We Are All Cannibals: And Other Essays

Claude Lévi-Strauss
“Yamyamlık gıda amaçlı olabilir (kıtlık döneminde ya da insan etini makbul bulmaktan ötürü); siyasî olabilir (suçluların cezalandırılması ya da düşmanlardan öç almak için); büyü amaçlı olabilir (dinsel bir tapınmaya, ölüler ya da olgunlaşma bayramına bağlı, ya da tarımda bereketi temin etmek için). Ve nihayet, kadim tıbbın ve zannedildiği kadar uzak olmayan bir geçmişte bizzat Avurpa'daki tıbbın pek çok reçetesinin de belgelediği gibi, şifa amaçlı olabilir. Sözünü ettiğim hipofiz zerki ve beyin maddelerinin nakli ve günümüzde yaygın bir uygulama hâline gelmiş olan organ nakillerinin bu son kategoriye girdiğine şüphe yok.”
Claude Lévi-Strauss, We Are All Cannibals: And Other Essays

Franz Boas
“Kültürel ve fiziksel görünümdeki farklılıklar, ırksal nefreti içgüdüsel olarak akla uygun kılan bir düşmanlığa yol açar.”
Franz Boas, Anthropology and Modern Life

Franz Boas
“Tür"ün etkisinde kalan bizler tektipleştirme eğilimi içerisinde oluruz. Her ülkenin belirli bir türe ev sahipliği yaptığı zihnimizde oluşan bir algıdır; aslında türün özellikleri çoğunlukla vücut yapılarıyla ortaya çıkar. Fakat bu, kalıtımsal oluşum ve değişkenlik aralığı bakımından bizim için hiçbir şey ifade etmez. "Tür" gündelik deneyimlerimiz ile şekillenen öznel bir olgudur.
Ayrıca şunu unutmamalıyız ki "tür" oldukça soyut bir kavramdır. Kişisel özelliklerin ayırt edici yönleri - toplum içerisinde bu özelliklerin hepsine sahip özgün bir bireyin olduğunu düşünmemize sebep olmasına rağmen- aynı kişide toplu olarak nadiren görülür.”
Franz Boas, Anthropology and Modern Life

Franz Boas
“Hayvan yetiştiricilerinin deneyimleri bize göstermekte ki, çoğunlukla saf ırklar çiftleştirilse dahi, genellikle kendi aralarında önemli bir oranda farklılık olmaya devam etmektedir. Ama bu tür büyük değişimlerin saf insan ırkında nasıl geliştiğini ortaya koyabilecek delillerimiz bulunmamaktadır ve gelecekte de tatmin edici kanıtların öne sürülmesi muhtemel değildir, çünkü saf ırk diye bir şey yoktur.”
Franz Boas, Anthropology and Modern Life

Franz Boas
“Dil birliği oluşturulmasına fırsat tanınan bir grup için genellikle hissedilen şey, küçük yapay siyasî engellerin alaşağı edilmesine yönelik bir sempati duygusudur.
(...)
Fakat bu engeller aşıldığında ve gerçeklik ile hiçbir şekilde örtüşmeyen farazî ırklar ya da sözde millî birimler inşa edildiğinde, büyük çaba gösterdiğimiz özgür aklın gelişimi, tutkuyla arzulanan iktidarın elde edilmesi için bir mazerete dönüşür. Örneğin Pan-Latin Birliği'ni kurma hayali, Germen dillerini konuşan tüm grupları bir araya getirmeyi arzulayan Pan-Germenizm akımı, Pan-Slavizm ajitasyonu, Pan-Amerikan düşüncesi -bunların tümü iktidar arzusunu beslemektedir. Filolojik araştırmalara göre, farazî bir ortak kültür ve ırksal kökenin dil temelli bir ilişkiye dayandığı varsayılır ama bunun çağdaş kültürle bir alâkası yoktur. Bu tür durumların tamamında milliyetçi düşünce hedefinden sapmış, emperyalist arzu baskın gelmiştir.”
Franz Boas, Anthropology and Modern Life

Franz Boas
“Bir ulusun siyasî çıkarlarına ve siyasî iktidarına sadakat göstermenin ulvî bir görev olduğu gençlere öğretilmekte ve bu tür davranışlar ince ince beyinlerine kazınmaktadır, böylece diğer tüm uluslara karşı beslenen rekabet ve düşmanlık duygusu ebedîleştirilmektedir.
(...)
Gençlerin zihninde güçlü bir millî irade oluşturmaya çalışırsak; millî ülküler yerine saldırgan milliyetçiliği teşvik edersek, yayılmacılığı destekleyerek savaş yanlısı bir tutum sergilersek ve millî çıkarların insanî menfaatlerin üzerinde olduğunu öğretirsek, insanoğlu hastalıklı bir zihniyete hapsolur.”
Franz Boas, Anthropology and Modern Life

Franz Boas
“Öjenistler, üreme meselesine akılcı bir bakış açısıyla yaklaşırlar ve konuyu buna göre ele alırlar. Varsaydıkları şey şudur: İnsanın ideal gelişimi, insan yaşantısının tamamen akılcılaşmasıyla mümkündür.
(...)
Dolayısıyla gündelik alışkanlıklarımız ile birlikte dinî ve siyasî yaşantının, sürekli olarak, bize gösterdiği şey şudur: Eylemlerimiz, duygusal tercihlerimizin bir neticesidir; bunlar, sahip olduğumuz akla uygun bilgi üzerinde etkilidir ve akıl tarafından belirlenemezler; yani yaptığımız eylemler, akıl tarafından meşrulaştırılamaz, onun yerine, bu eylemler akıl vasıtasıyla dikte edilir.
Bu yüzden insanî tutkuların akılcı olarak kontrol edilmesi pek mümkün değildir. Fazla önem arz etmeyen bir durum geçiştirilerek sıradanlaşsa bile meselenin yayılarak iç dünyamızda derin bir etki yaratmasına sebep olabilir.”
Franz Boas, Anthropology and Modern Life

Franz Boas
“İlkel ve soyutlanmış kabileler bize stabil görünürler; çünkü rahat ve müdahale edilmeyen koşullarda değişim oldukça yavaştır.”
Franz Boas, Anthropology and Modern Life

Franz Boas
“Atalarımızın ideallerine körü körüne bağlılık göstermeyi reddettiğimiz takdirde, geçmişin bir kenara atılabileceğine ve salt yeni bir entelektüel temel yaratılabileceğine ya da bunun bizim için arzu edilir bir şey olacağına inanmıyorum.
(...)
Bizim neslimiz ne yaparsa yapsın, belirli bir zaman içerisinde eski düşüncelere dönecektir; bu düşünceler haleflerimizin zihnindeki zincirlere eklenecektir; gelecek yeni neslin bizim yaptığımız kösteklerden kurtulması için ayrı bir çaba göstermesi gerekecektir. Bu süreci kabul etmemiz hâlinde vazifemizin yalnızca geleneksel önyargılarımızdan kurtulmak değil, aynı zamanda geçmişteki doğru ve kullanışlı görülen şeyleri araştırmak olduğunu anlarız.”
Franz Boas, Anthropology and Modern Life

Franz Boas
“Kültür, büyük ölçüde, insanların iç yaşantısıyla alâkası olmayan dış etkenli hadiseler ile belirlenir.”
Franz Boas, Anthropology and Modern Life

Franz Boas
“Beşerî geleneklere baktığımızda daimi evliliklerin, esasen iki bireyin arasındaki kalıcı cinsel aşka dayanmadığını, onun yerine iktisadî kaygılarla düzenlendiğini görürüz. Resmî evlilik, mülkiyetin aktarılmasıyla ilgili bir meseledir.”
Franz Boas, Anthropology and Modern Life

Michael Tomasello
“Genel olarak şunu söyleyebiliriz: Duygudaşlık saf işbirliği iken, hakkaniyet birden fazla katılımcının çeşitli güdülerinden ileri gelen çok sayıdaki ve çatışan taleplere dengeli çözümlerin arandığı bir tür rekabet işbirliğidir.”
Michael Tomasello, A Natural History of Human Morality

Michael Tomasello
“İşbirliğinin evrimiyle ilgili neredeyse bütün formel kuramlar bireyi genlerini sonraki nesillere aktarma mücadelesi verirken türünün diğer bütün üyeleriyle sürekli rekabet hâlinde olan asosyal bir monad olarak kavramlaştırır. Fakat bu görüş bir bakıma geçerli de olsa, psikolojik mekanizmaları fazla dikkate almaması bir yana, bilişsel ve toplumsal açıdan karmaşık organizmalar söz konusu olduğunda ciddi şekilde eksiktir.”
Michael Tomasello, A Natural History of Human Morality

Michael Tomasello
“Ortak seçimi demek, bir bireyi, muhtemelen en yetkin (örneğin bilgili ve hünerli) ve işbirliğine en yatkın (örneğin üzerine düşen işi yapmaya ve payına düşen kadarını almaya eğilimli) olanı işbirliği ortağı olarak tercih etmek demektir. Zorunlu işbirliğine dayalı avcılık-toplayıcılık bağlamında hiç kimse tarafından seçilmemek elbette kişinin ölümüne yol açacaktır.”
Michael Tomasello

Michael Tomasello
“İkinci şahıs sorumluluk ve ikinci şahıs suçluluk, insan türünün ilk toplumsal açıdan normatif tutumlarıydı ve muhtemelen güceniklik içeren ikinci şahıs itiraz sürecinin bir tür içselleştirilmesinden türedi. Ortak bağlılık vasıtasıyla oluşturduğu "biz"in temsilcisi olarak birey, başkalarına hak ettikleri gibi davranmadığı için kendine itiraz etti.”
Michael Tomasello, A Natural History of Human Morality

Michael Tomasello
“İnsanlar bireysel ontolojileri boyunca çeşitli beceriler, duygular, güdülenmeler, değerler ve tutumlar geliştirirler (kimi biyolojik olarak miras kalmıştır, kimi kültüreldir, kimi de bireysel olarak inşaa edilmiştir) ve bunlar ahlakî kararları üzerinde önemli etkilere sahiptir. Ama yine de bireylerin ne zaman nasıl hareket edeceğini ne biyolojileri ne de kültürleri belirler; aslında pek çok karmaşık durumda biyolojinin ya da kültürün önceden görmüş olabileceği optimal bir çözüm de bulunmaz. Hayır, insan birey için -biyolojik ve kültürel açıdan ister donanımlı ister donanımsız olsun- kendi ahlakî kararlarını vermekten başka seçenek yoktur; iyisiyle kötüsüyle.”
Michael Tomasello, A Natural History of Human Morality

Marcel Mauss
“İskandinav uygarlığında ve daha birçok başkalarında, değiş tokuşlar ve sözleşmeler, teoride gönüllü gerçekte ise zorunlu olarak yapılan ve geri verilen hediyeler şeklinde ortaya çıkar.”
Marcel Mauss, The Gift: The Form and Reason for Exchange in Archaic Societies

“Antropoloji başka hiçbir bilim dalının olmadığı kadar karşılaştırmaya dayalı ve holistik (bütüncül) bir bilimdir. Holizm insan olmayı her yönüyle incelemeye karşılık gelen bir tabirdir: geçmiş, şu an ve gelecek; biyoloji, toplum, dil ve kültür.
(...)
Diğer sosyal bilimler, genellikle Birleşik Devletler veya Kanada gibi tek bir sanayileşmiş topluma odaklanırlar. Antropoloji ise devamlı olarak bir toplumun âdetlerini bir başka toplumla karşılaştırarak eşsiz bir kültürlerarası bakış açısı sağlar.”
Conrad Phillip Kottak, Anthropology: Appreciating Human Diversity

“Antropolojinin insan olmanın ne demek olduğu konusunda bu kadar çok bilgiyi gün ışığına çıkarabilmesinin nedeni, kültür-aşırı bir bakış açısı üzerine kurulmuş olmasıdır. İnsan olmanın ne demek olduğunu bize bir tek kültürün söylemesi mümkün değildir. Kültür, başka bir kültürle kıyaslanana kadar (normal ya da her şeyin zaten olması gerektiği gibi olması yüzünden) 'görünmez'dir.”
Conrad Phillip Kottak, Anthropology: Appreciating Human Diversity

“Bilinmeyeni öğrenmek, denetleyenemeyeni dizginlemek ve karmaşadan düzen çıkarmak arayışları bütün insan topluluklarında ifade bulur.”
Conrad Phillip Kottak, Anthropology: Appreciating Human Diversity

Nastassja Martin
“İnsanların, kayalara yapışan istiridyeler gibi, başkalarının acılarına yapışmak gibi tuhaf bir saplantıları var. Başıma gelen şey onları kendileriyle yüzleştiriyor sanki. Bu trajedi organlarının, derilerinin altına uzun süre önce gömülmüş duyguları, fevkalade sahici oldukları için taşınamayacak derecede ağırlaşan hisleri yeniden canlandırıyor sanki.”
Nastassja Martin, In the Eye of the Wild