Alkol Quotes

Quotes tagged as "alkol" Showing 1-5 of 5
Martin Page
“Henüz sabahın sekizi olmasına karşın hepsi de neşeyle içiyordu. ... Yaralanmış hayatları onlara sağlıklı tutkular edinecek kadar zevk ve güç vermemişti; bu yüzden de üç kuruşluk maaşlarını güzellik ve mutluluğun yerini tutabilecek alkollere harcıyorlardı.”
Martin Page, How I Became Stupid
tags: alkol

“(...) kanına karışan her bardak votkayla dünyası siliniyor, hiçliğin içinde filizleniyordu”
Tolga Gökçen, Yalnızlaşan İnsan

“Bin yıllığın susuzluğuyla, zihninde yaşayan suratları belirsiz varlıklarla içiyordu.
(...)
Tanrı’ya duyulan kırgınlıkla, yaşama duyulan nefretle içiyordu.
(...)
Geçmişteki her yaşı için, her yaşına ait bir başka kendisi için, her başka kendindeki her acısı için içiyordu. Geleceğin dayanılmaz belirsizliğine, geçmişin ulaşılmaz yakınlığına içiyordu.
(...)”
Tolga Gökçen, Yalnızlaşan İnsan

“Aklında varoluş, kanında yüksek derece alkol, omuzlarında dünya, bacaklarında yorgunluk; ağır yaralarına rağmen halen savaşmaktan geri durmayan bir asker gibi yürüyordu. Kudurmuş denizlerde sarhoş bir gemi gibiydi, sallanıyordu; evet vardı, yer kaplıyor, çarpıyordu insanlara; yoksa bir boşluk nasıl çarpabilirdi bir varlığa? Ama yoktu, tek hissettiği yalnızca hiçlik ve boşluktu. Onların arasında asla var olamıyordu. Düşündü. “İnsan nasıl hem var olup hem de yok olabilirdi?” Bilmiyordu. Aslında hiçbir şey bilmek istemiyor, sadece sonsuza dek uyumak ve her şeyi, kendini dahi tamamen unutmak istiyordu. “Uyumak ve unutmak: İşte bütün mesele bu!”
Tolga Gökçen, Yalnızlaşan İnsan

“Geçmişin kapılarını alkol ile aralıyor ardından düşlerinde belirsiz geleceğe doğru yolculuk yapıyor ve şu anın içinde zaman kavramından sıyrılarak sonsuzluğa ulaşmaya çalışıyordu. Geçen her saniye ve midesine indirdiği her yudum birayla dış dünyadan uzaklaşıyor, hiç tanımadığı insanlar tarafından kollarını dayadığı masanın üzerine eskiden kazınmış yazılara dalıyor, yazıların kendisinde yarattığı çağrışımlardan geçmişteki anılarına geçiş yapıyor ve yolculuk ettiği anılardan gelecek için yeni ve yapay senaryolar üretiyordu. Çocukluğundan yaşlılığa yürüyordu… Sarhoş gözü pekliğiyle intiharını kurguluyor ve zevk alamadığı yaşamını sonlandırmanın yollarını arıyordu. Acı verici bile olsa hayal kurabilmek güzel bir şeydi. İnsanın hayatında sahip olabildiği en iyi özgürlüklerden biriydi belki de, ama hayal ve düşüncelere fazlasıyla kapılmak ve dengeyi kuramamak pek de iyi bir şey değildi. İnsan ne kadar hayalperest olursa o kadar gerçeklikten uzaklaşıyor ve yalnızlığa düşüyordu. Fakat aynı şekilde fazla gerçekçi olmakta hayalci yanınızı körelttiği gibi sizi bir ağaç odununa da çevirebiliyordu. Denge her zaman önemliydi. İki yoksunluğunda hangisi daha fazla eksik olursa olsun acı hep aynıydı. Değişen tek şey acıların deneyimi oluyordu. Can bazen dengeyi kaybederek tamamen hayalci birine dönüşürken, bazen ise gerçekliğe öylesine düşüyordu ki cansız ve soğuk bir nesneye dönüştüğünü hissediyordu. O dengeyi kurmaktan çok, iki uçurum arasında kanat çırpan yaralı bir kuş gibiydi. Ona bir hayalci mi yoksa gerçekçi olmak mı daha zor diye sorsaydınız kesinlikle, “- Her ikisi de…” derdi ve eklerdi. “- Acıların kıyası olmaz. Acı her daim acıdır. İnsan iki türlü de yanar; iki türlü de sızlanır ve ağlar. İnsanın doğasıdır acı çekmek…”
Tolga Gökçen, Yalnızlaşan İnsan