,

Intihar Quotes

Quotes tagged as "intihar" Showing 1-27 of 27
Ayfer Tunç
“Kendim için sık sık düşündüğüm bir şeydi bu. Başım ağrısa da iki hap içmeye kalksam, gözüm ilaçların tamamına takılırdı; yüksekten bakarken bazen yer çekerdi beni; ellerimi yıkarken bileklerimin içinde kalınca ve şişkin duran damarlarımdan parmaklarımı alamazdım, delinmesi halinde kanımın bir anda boşalacağını düşünürdüm. Beni engelleyen şeyin ne olduğunu hiç bir zaman bilemeyeceğim. Galiba kendime yaşamak için bir nedenim yok derken, aslında ölmek için bir nedenimin olmadığını görüyordum. Ben kimdim ki ölecek?”
Ayfer Tunç, Taş-Kağıt-Makas

Sine Ergün
“Şu kişilik testlerinde, Hiç intiharı düşündünüz mü? sorusuna kim, Hayır, yanıtı verebilir ki. Öyle bir insan var mıdır bilmiyordum, hiç intiharı düşünmemiş biri varsa tanışmak istemezdim, bana kendimi kötü hissettirirdi. Ben ne yanıt verdim hatırlamıyordum, yalnızca bazen dürüst olmanın zor olduğunu biliyordum.”
Sine Ergün, Burası Tekin Değil

Édouard Levé
“...dünyaya uyum sağlayamadığını hissetmek seni şaşırtmıyordu da dünyanın, içinde yabancı gibi yaşayan birini yaratmış olmasına şaşıyordun. bitkiler intihar eder mi? hayvanlar umutsuzluktan ölür mü? onlar ya işler, ya yok olurlar. sen belki de evrimin en zayıf halkası, kaza sonucu ortaya çıkmış bir iziydin. bir daha canlanmamaya yazgılı, geçici bir anomaliydin...”
Édouard Levé, Suicide

Pelin Buzluk
“Yaşam boyu ölümle ilişkisi olan, ölemediği için yaşamak zorunda kalan insanlardandım ben. Bir asalak gibi yapışıp kalmıştım hayata. Ardımda anımsanmak için bırakacağım hatırı sayılı arkadaşlıklar ya da bir statü yoktu. Ne bir sanat eseri ne de bilim adına bir şeyler yaratabilirdim. Benden, iyi bir baba da olmazdı. Geride bırakabileceğim tek eser, müphem ve her dem merak uyandıracak intiharım olabilirdi.”
Pelin Buzluk, Deli Bal

Édouard Levé
“peru'ya gitmedin, siyah potinleri sevmedin, pembe çakıllı bir yolda yalınayak yürümedin. yapmadığın o kadar çok şey var ki insanın başı dönüyor, çünkü bizim de yapamayacağımız ne kadar çok şeyin olacağını gösteriyor. zamanımız yetmeyecek. sen beklememeyi seçtin. sonsuz sanıldığı için yaşama tutunulmasını sağlayan gelecekten vazgeçtin. insan tüm yeryüzünü kucaklamayı, tüm meyvelerin tadına bakmayı, tüm insanları sevmeyi isteyebilir. bizi umutla besleyen bu yanılsamalara sırt çevirdin.”
Édouard Levé, Suicide

Charles Bukowski
“İNTİHAR. Aniden yanan bir ışık gibi. Karanlıkta. Çıkış yolu olduğunu bilmek içerde kalmayı kolaylaştırır.”
Charles Bukowski, The Captain is Out to Lunch and the Sailors Have Taken Over the Ship

“Düşünün. İdam mahkumlarını, daha sonra öldürebilmek için ölümü bekledikleri sırada canlı tutuyorlar. Mahkumları, zamanı geldiğinde yargılayabilmek için intihar etmesinler diye gözetim altında tutuyorlar. Hiç anlamlı değil. Birini ölüme mahkum etmek doğal ama insanların bunu kendilerinin yapması değil, öyle mi?
Size ne düşündüğümü söyleyeyim: Kendinizi öldürmeye çalıştığınızda insanlar sinirleniyorlar; çünkü bu, onların sizin hayatınızı birazcık bile kontrol edebilmesini engelliyor. Hayatınızı “olması gerektiği gibi” değil de, kendi istediğiniz gibi sonlandırmanızdan hoşlanmıyorlar.”
Michael Thomas Ford, Suicide Notes

Füruzan
“...konuşmaya giriştiğimde anlatma gücüm duyduklarımı sınırlar oldu. o zaman duygularımdaki kolaylık kilitlenip anlatmada beni zora sokmuyordu. o gece sarsılanların içimdeki kargaşası, söz bulma gücümü zorladı benim. hayvansı bir çırpınma, arama karabasan içindeydim sanki. üstümden kabuk kabuk katlar beni eski kendimle çırılçıplak baş başa bırakmıştı. buna hazır değildim ki. can evimden bir şeyler sökülüyordu. kendimi öldürmeye kalktığımda artık bitecek diyordum. acılara karşı, acemiliklerle direnemezdim anla beni. oysa her şeyin değiştiğini bir anda görüp anlam veremeyişimden korkup yorulmuştum. kendimi yok etmek, yorgunluktan kaçmak, gülünç bulduğum şeylerle dolu her günkü gibi bir sabahın başlamasına son vermek için ilaçları avuçlayıp aldım. yatıp uyudum. uyanmamak, kör olayım ki sandığın kadar korkunç değil. emine ölüm buysa eğer... ne var ki yaşamak çok daha zor. yine de sana kendimi istediğimce anlatamadım. acı duymak değildi kaçma nedenim. hiç duymayışın ürküntüsüydü elimi kolumu bağlayan.”
Füruzan, 47'liler

Alfred Adler
“15 yaşındaki bir kız kendisine çocukluğundan beri küçük kardeşlerine oranla haksız davranıldığı kanaatindedir. Kendi hareket kanununu oluştururken hayatta en önemli şeyin sıcaklık ve şımartılmak olduğunu esas kabul eder. Okulda kendine iyi bir durum oluşturmayı başarır fakat yeni gelen öğretmen onu sevmez, özellikle kötü muamele eder. Bu kez çocukluktan beri var olan kıskançlık ve aşağılık duygusu, sıcaklık ve şımartılma konusunda başka bir yöne kayar. Artık ev ve okul onu tatmin etmediğine göre geriye erkekler tarafından şımartılmaktan başka bir yol yoktur. Aradan geçen bir müddetin sonunda bunda da aradığını bulamaz ve bununla aradığı sıcaklığa ulaşamadığı sonucuna ulaşır. Bundan sonra geriye tek seçenek kalır; intihar…”
Alfred Adler, Praxis Und Theorie Der Individualpsychologie: Vorträge Zur Einführung in Die Psychotherapie Für Ärzte, Psychologen Und Lehrer

Albert Camus
“Yaşama nedeni denilen şey aynı zamanda çok güzel bir ölme nedenidir de.”
Albert Camus, The Myth of Sisyphus

Albert Camus
“Bir intiharın pek çok nedeni vardır, genel olarak da en çok göze çarpanları en etkenleri olmamıştır”
Albert Camus, The Myth of Sisyphus

Albert Camus
“Kendini öldürmek, içindekini söylemektir”
Albert Camus, The Myth of Sisyphus

Albert Camus
“Çabalamaya değmez demektir kendini öldürmek”
Albert Camus

Ozan Önen
“Bir gün herkes, intihar edemiyor olmanın, intihar etmekten daha zor olduğunu anlayacak.”
Ozan Önen, Babam Beni Şahdamarımdan Öptü

Mehmet Murat ildan
“İçinde büyük bir boşluk hissediyorsan, boşluğundan kurtulmak için boşluğa atlamanın hiçbir anlamı yoktur, çünkü boşluğu boşlukla dolduramazsın!”
Mehmet Murat ildan

“İntihar etmeyip yaşıyorsak, anlamın büyüklüğünden değil, hayatın içine düşmüş olmaktan, muzır bir merak ile ıstıraplı bir inadın götüreceği yeri görme isteğinden; bir de, üstüne üstlük, şahsi duruşun gölgesinin topluma bir lanet olarak düşmesini diliyor olmaktan başka bir anlamı yoktur her güne yeniden başlamanın.”
Işık Ergüden, Sessizliğin Anarşisi

Antonin Artaud
“Aslında intiharı aklım almıyor. Yaşamdan, şeylerle bizim varlığımızın özünün bu çirkin ama önlenemez karışımı olan yaşamdan zor kullanarak kopmayı anlıyorum ama bu işin kendisi, bu kopuşun serüven yanı, çekmiyor beni. Uzun zamandır ölüm, benim için bir değer taşımıyor.

Anlamıyorum, insanın bilinçli bir biçimde, kendinde neyi yıkabileceğini; kendi istemiyle ölse bile. Varlığımızın içine Tanrı'nın yaptığı baskındır sözkonusu olan; işte bu varlığımızla kendi varlığımızı yıkmak sorunu çıkıyor karşımıza. Varlığımızla ilişkili bir şey var ve bu, varağın maddesel yanının tümleyicisi durumundadır ama o öldü diye kendisi de ölmemektedir. Yaşamın bu altedilmez egemenliği, doğanın bu yapışkanlığı, reflekslerin ve akılalmaz, gizli uzlaşmaların oyunuyla giriyor yaşamımızın özüne, olanak bırakmadan bizim girmemize. Hangi yönden kendime bakarsam bakayım anlıyorum ki devinimlerimin hiçbiri, düşüncelerimin hiçbiri, benim değil.

Bir gecikmeyle hissediyorum yaşamı, umutsuzlukla farkediyorum ondan kopmadığımı.”
Antonin Artaud, Yaşayan Mumya

“Bu yalnızlık, bu sessizlik acılarımı artırıyor... Ağlıyor, ağlıyorum. Gözyaşları, ruhu boğulmaktan kurtarır derler. Ah bu yaşlar olmasaydı, bilmem yaşayabilecek miydim?”
Güzide Sabri Aygün, Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi

“Zavallıydı insan; kendi elleriyle kendini öldürüyordu. Kendine en büyük zararı yine kendi veriyordu. İnsan içindeki boşluğu dolduramıyor; ne umarsa umsun, ne yaparsa yapsın, sonunda hüsran buluyordu…”
Tolga Gökçen, Yalnızlaşan İnsan

“+ Bir gelecek planın var mı?
- Ölmek.”
Tolga Gökçen, Yalnızlaşan İnsan

“(...) başını yukarıya kaldırdı ve yaşlı zeytin ağacının güçlü dallarıyla göz göze geldi. “Kafama bir elma düşeceği ya da dünya tarihini değiştirecek bir olayın başkahramanı olacak değilim. Ama… Ama şu koca zeytin ağacının dalları benim tarihimi tamamen değiştirebilir. Ufak bir cesaret ve duygu patlaması yeterli… İşte bu benim için her şeyi değiştirir…” Can kendinde değildi. Onu yöneten karanlık düşünceleriydi. Kapkaranlık, derin hislerin, ölümcül düşüncelerin kontrolündeydi. Mağlup hisseden benliğiyle boşluğa bakarak konuşmaya başladı kendi kendine.

- Ölüm kollarını açmış ve beni kolları arasına davet ediyor. Hiçlik artık içime sığmıyor. Bana ait her şeyi düşlüyor…”
Tolga Gökçen, Yalnızlaşan İnsan

“İstediğin an, istediğin yerde canına kıyabilirsin. Bir şeye sinirlendiğinde ya da bir olay yüzünden canın yandığında ve yaşamak istemediğinde aklına şunu getir. “İstediğim zaman canıma kıyabilirim. Çektiğim acıların önemi yok. Tüm can sıkıntılarımdan, yaşamımdan istediğim an kurtulabilirim. Özgürüm!” Hayat çekilmez ise kendine gelecek tarihli bir intihar planı yap. Kendine de ki: “O zamana kadar yine her şey aynı devam ederse canıma kıyarım.” İşte bu erteleme ve sahip olduğun özgürlük ile istediğin zaman acılardan kurtulma hakkı seni tüm sorunlara karşı daha güçlü kılacak ve sorunlar senin için hiçe dönüşecekler. Çünkü panzehir kendi elinde olacak. İntihar edebilme özgürlüğünün verdiği muazzam güç seni yaşatacak.”
Tolga Gökçen, Yalnızlaşan İnsan

“Bir şeylerin sonuna geldiğini hissediyordu. “Şimdi oturduğum yerden kalkıp başka şehirlere gidebilirim. Çok zengin olup dünyayı gezebilirim. Kültürleri tanıyabilir ve çeşit, çeşit insanla tanışabilirim. Hayatımın ilerisi için hedefler koyabilir, amaçlar üretebilir, anlamlar ve değerler yaratabilir ve başarı basamaklarını dörder beşer atlayabilirim…” (...) “Altmış beş yaşıma kadar çalışıp tüm başarıları elde edebilirim. Birilerine anlam yükleyip onları yanımda tutmak için her şeyimi feda edebilirim. Bir köpek sadakatiyle bağlı kalmayı öğrenebilirim. İşimde yükselmek için üstlerime boyun eğebilir, boyun eğdikçe örselenebilirim. Kazandığım paralarla dünyayı gezip farklı kötülükler, kültürlere özgü farklı şeytanlıklar deneyim edebilirim. Paranın farklı biçimleriyle farklı varoluşlar tadabilirim. Coğrafyalara özgü farklı var oluşlar! Bir insanın Türkiye’de yaşadığı var oluş ile Finlandiya’daki var oluş deneyimi aynı olmayacaktır elbette! Fakat… Bir mümin sabrıyla istediğim her şeyi elde ettikten sonra ne olacak? Tüm başarılar, hedefler ve amaçlar gerçekleştirildiğinde, anlamları tükettiğimde, erişilecek yeni bir şey kalmadığında ne olacak? Hiçbir şey… Tıpkı hayatım gibi cümlelerin hepsi anlamsız. Bir insanın nasıl ki yaşamak için suya ve yemeğe ihtiyacı varsa; kendini aldatabileceği yalanlara, anlamlara, tüm hayatını serebileceği zaman kavramına da ihtiyacı pekala var. Bir insanın nefes alması yaşadığı anlamına gelmiyor… Yaratıcı insan! Ahlak yasaları koyan, evrensel yalnızlık korkusu içinde tanrılar var eden, kendi canını her şeyden çok kutsal görebilen ve özgürlüğü için kan dökmeyi helal gören ama hiçbir zaman huzura kavuşamayan insan… İnsan olarak var olmayı ben seçmedim, ama son vermeyi seçebilirim. Kollarımdan alacağım küçük bir güç ile bedenimi öne sürerek birkaç saniye içinde tüm acılarıma, kaygılara, geçmişe ve geleceğe, kısacık bir an ile son verebilirim. Acılarımı acıyla dindirebilir ve zehri panzehir olarak kullanabilirim…”
Tolga Gökçen, Yalnızlaşan İnsan

“İntihar düşüncesi belki de hep içinde yaşayacaktı ama ona boyun eğmeyecekti. Artık acı duygusu onun için birer oyuncaktı. Bir duyguyu sürekli hissedersen hissizleşirdin ve o da hissizleşmişti. Yine de imkanı olsa magmaya saplanan ve dünyayı yok eden bir nükleer bomba olmayı isterdi ya da tüm tanrılar gelip, yaşattıkları adına önünde diz çökse ve af dileseler onları hiçbir zaman affetmezdi. Suçsuz olduğuna inanıyordu. Hiçbir şeyin yaşadığı bunca acıya bahane olacağını kabul etmiyordu.”
Tolga Gökçen, Yalnızlaşan İnsan

“Bir daha uyanmamak üzere uyumayı diledi…”
Tolga Gökçen, Yalnızlaşan İnsan

“Âdemoğlunun eline kan bulaştığından beri “acı” şeyler hep bizimle birlik. Ellerimiz suçlara bulaşmış ve nereye dokunsak pisliğimizi oraya bulaştırıyoruz. Dünyanın her tarafı acı ve kan ile çevrili.”
Tolga Gökçen, Yalnızlaşan İnsan

“Sana kızmıyorum. Neden intiharı seçtiğini anlıyorum. Sana hak vermiyorum, ama inan bana, seni anlıyorum. Biliyorum… Dünya adlı cehennemde yaşayabilme umudunu yok ettiler. Seni acı deneyimler öldürdü; beni saçmalıklar öldürecek… Aslında biliyor musun? Seni kıskanıyorum. Hem de çok… Şimdi sen, şurada mışıl mışıl uyuyor ve bilinçsizce sonsuzlukta dolaşıyorsun. Bir zamanlar var olduğun gerçeğinden, pişmanlıklardan, hatalarından, acılarından tamamen uzaksın. Dünyanın varlığından habersiz, kimseyi hatırlamadan, anıların ağırlığından sıyrılmış vaziyettesin. Fakat ben… Ben bunu yapamıyorum. Ne canıma kıyabiliyorum ne de yaşamayı becerebiliyorum… Ne tam anlamıyla var olabiliyorum, ne yok; ne gülebiliyorum, ne de ağlayabiliyorum… Seni kıskanıyorum…”
Tolga Gökçen, Yalnızlaşan İnsan